Tenekecilik..

Yok olmaya yüz tutmuş mesleklerden biri olan “tenekecilik,” özellikle Anadolu’da yaygın olan, ancak modernleşme ve sanayileşme ile birlikte giderek azalan geleneksel bir zanaattır. Tenekecilik tarihi, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanan köklü bir zanaattır. Geleneksel Osmanlı şehir düzeninde, diğer esnaf ve zanaatkarlar gibi çarşı bölgesinde toplu bir şekilde faaliyet gösterirlerdi tenekeciler. Bir cami ya da bedesten çevresinde oluşan çarşının merkezinde, çarşı halkına ya da gelenlere satış yapan bir kuşak yer alırdı. Bu kuşak içerisinde aynı zamanda han, hamam, mescit ve kıraathaneler bulunurdu. Tenekeciler ise çevreye rahatsızlık verebilecek tabakhane, boyahane, demirci, bakırcı ve kazancılar gibi diğer imalatçılarla birlikte, genellikle çarşı sisteminin dışında yer alırlardı.

Osmanlı döneminde tenekeciler, saray ve ordu için çeşitli kaplar, su mataraları ve mutfak eşyaları üretirdi. 19. ve 20. yüzyıllarda, Anadolu’da tenekecilik, köy ve kasabalarda çok yaygın bir zanaat haline geldi. Ancak sanayileşme ve plastik malzemelerin yaygınlaşması ile birlikte tenekeciliğe olan ihtiyaç azalmış, meslek yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır. Bugün, bu zanaat birkaç usta tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır.

Tenekecilik zanaatını günümüzde sürdürmeye çalışan ustalarımızdan biri de Bornova Büyük Çarşı esnaflarından tenekeci Musa Koç. Kendisiyle keyifle okuyacağınız, okurken kimi zaman hüzünleneceğiniz, kimi zaman gülümseyeceğiniz, kimi zamansa düşündüren güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bize kendinizden bahseder misiniz.. Musa Koç kimdir?

22.09. 1944 Bornova doğumluyum. Baba evinde, anne kucağında kundakta derken okul çağına geldim. Hilal İlkokulu’nu bitirdikten sonra Suphi Koyuncuoğlu Okulu’nda orta okula başladım. İkinci sınıfta öğretmenlerimin ve ailemin karşı çıkmasına rağmen okulu bıraktım. Öğretmenlerime ‘’ ben sanatkâr olacağım’’ dedim. Çocuk aklı işte öğretmenlerime söz verdim. Babam beni aldı ve Bornova Büyük Çarşı’da tenekeci ustası Sami Yasan’ın dükkanına getirdi. Belli ki okulu bırakmama kırgın.. ‘’ Okumadı. Bundan sonra senin çırağın bu sanatı öğret. Eti senin kemiği benim’’ dedi. Önce çırak, sonra kalfa derken kendi işimin sahibi oldum. Evlendim, iki çocuğum oldu.

Annemin dileğiydi kendi işimin sahibi olmam. Çok şükür 1966 yılından bugüne kendi işimi yapıyorum. 58 yıldır Bornova’nın son tenekeci ustası olarak tenekeci zanaatımı sürdürmekteyim.

Benim babam da Büyük Çarşı esnafıydı. Kepek satardı.  “Kepekçi İbrahim” derlerdi. O zamanlar civar köylerin köylüleri ürünlerini çarşıya getiriler, alışverişlerini yaparlar, tamir edileceklerini ettirir, akşam olunca da köylerine dönerlerdi.

Benim çıraklık yaptığım 60 lı yıllarda, Büyük Çarşı’nın cami ve çevresindeki dükkanların biraz uzağında arka sokağında on iki tane tenekeci dükkânı vardı. Tenekeciler, demirciler, hırdavatçılar bu sokakta bulunurdu. Her biri kendi sanatının ustasıydı bu insanlar. Demir sesleri, teneke sesleri şimdi bile çocukluğumun kulaklarını çınlatmakta.

O günlerden kalma bir anımı aktarmak isterim.

Kazma, kürek yapan demirci dükkanına bir adam torunuyla birlikte geldi. Demirci işini yaparken bir taraftan da çocuğu şöyle bir süzdü ve dedesine ‘’ Bu çocuk sapsarı hiç mi fark etmiyorsunuz?’’ dedi.

Demircilerin ocağının yanında demire tav vermeleri için su bulunurdu. Yaptıkları malzemeleri ateşte işledikten sonra suya batırarak çelikleme yaparlardı. Bu sular mermerden oyulmuş dibek taşlarının içine konulurdu. Her demirci dükkanında vardı bu mermer dibekler. Ateşten alınan demir bu kaplardaki suya batırılırdı. ‘’Caz’’ diye bir ses çıkardı sudan. Her neyse demirin batırıldığı bu suyun üzeri kaymak tutardı.

İşte bu demirci ustamız suyun üzerinde demirin çelikleşmesiyle oluşan kaymağı elinle ittirdi ve çocuğa suyu içirdi. Düşünün ki, vücuttaki demir eksikliği, demirin içinde söndürüldüğü bu suyu içerek gideriliyor.

Bu çarşının zanaatkarları gerçek ustalardı her konuda bilgiliydiler. Ben kendimi onların arasında yetiştiğim için şanslı görürüm.

Bornova Büyük Çarşı’da sizden dinleyerek geçmişe bir yolculuk yaptık. Mesleğinizi, Çarşıyı, Bornova’yı çok seviyorsunuz öyle değil mi?

Bornova’da doğdum. Bu çarşının çocuğuyum. Burada büyüdüm. Askerliğimi yapıp geldikten sonra işimi ve ailemi kurdum. Bildim bileli bu çarşı hayatımın bir parçası. 1974 yılında 4. Sanayi Sitesi’nin kurulmasında benim de emeğim çoktur yani kurucu üyelerinden biri de benim ve yıllarca da gelişimine katkı sundum. Bornova’mızın bir çocuğu olarak her zaman bir faydamız olsun istedik Bornova’mıza. Çok şükür içim huzurlu.

Mesleğimi severek yaptım. El zanaatlarının mesleki olarak yok olması üzüntü verici. Tenekecilik mesleği yok olmakta ve ben bu mesleğin Bornova çarşıdaki son temsilcisiyim.

Daha önce verdiğim bir röportajda, yaptığım ilk işten bahsetmiştim. Ege Üniversitesi’nin kurulduğu zamanlardı. Bir personel kaza geçirmiş kolu yanmıştı. Biri geldi ve ‘’Bana el profili lazım, yapar mısın?’’ dedi. Çizmişler şeklini ben de alüminyumdan kestim hazırladım. Hazırladığım el profilini doktora göstermişler. Doktor incelediğinde detaylar karşısında hayranlığını saklayamamış. El profilini yaparken, elimizdeki bütün kıvrımları çizip öyle şekillendirmiştim alüminyumu. Daha sonraları ortopedik ayaklara lehim yapmışlığım da var. İnşaat işleri için baca kenarı, oluklar da yaptım. Soba, boru, kazan, kova, davlumbaz, baca, metalle ilgili aklınıza ne gelirse yaptım.

Mesleğimi gelecek nesillere aktarmayı çok istedim ama çırak yetişmiyor. Çıraklık işi de öldü. Değişen, gelişen teknolojik gelişmeler çoğu zanaatın sonu oldu ve biten bir mesleği öğrenmek istemiyor şimdi gençler.

Çocukları çok seviyor Musa Koç. Onlardan bahsederken gözleri ışıl ışıl. Mesleğini sevdiği kadar öğretmeyi de sevdiğini anlıyorum konuştukça..

Çarşının bir geleneği göreneği vardı. Akşam hava karardığında bir torbaya ekmek konulur ve dükkanların pervazlarına asılırdı. İhtiyaç sahipleri gelip alırlardı. Bu çarşı geleneğini ben hala sürdürmeye çalışırım ama zamana uyarlayarak elbette. Okullara, Ege Üniversitesi’nin 5-6 yaş grubunun eğitim aldığı okul öncesi kreşine gevrek alır gönderirim. Arada da ziyaret ederim onları. Babalar gününde öğretmenlerimizin de duyarlılığıyla çocuklarımız benim için bir şeyler çizmişler ben de bunu çerçevelettim hala da saklarım.

Çocuklardan bahsedince neşeleniyor Musa Bey ve bir şarkı mırıldanıyor. Sesi de oldukça güzel. Anlatmaya devam ediyor..

Adamın biri anahtarcıya gidiyor ve soruyor ‘’Burada her türlü anahtar yapılır mı?’’ diye. Anahtarcı ‘’Kapıyı açmayan anahtarın dışında her anahtar yapılır’ ’diyor.

“Peki bu kapıyı açmayan anahtar hangisidir?” Cevap  veriyor “ İşte bu anahtar ‘’Solfej’’ anahtarıdır” diyor ve bir Karadeniz türküsü mırıldanıyor.

‘’Oy Giresun evleri cıva ile kaplama/ Kız benimle oynadın/ Başkasıyla oynama’’

Bornova Büyük Çarşı’nın bir esnafı olarak yerel yönetimden beklentileriniz nelerdir?

Yerel yönetimlerle ilgili söylenecek çok şey var aslında ama ne kadarına değinilmeli? Belediye Başkanı seçtiğimiz arkadaş esnafa zabıtalarını göndermek yerine, tarihi eskilere dayanan çarşımızın esnafını bizzat gelerek tek tek dolaşsa, karşılıklı tanış olsak, konuşsak fena mı olur? Sorunları esnafla birebir konuşarak çözmek gerekmez mi? Esnaf zaten kan ağlıyor, Belediyelerin kaynak bulmakta ne kadar zorlandığını elbette biliyoruz ama bu açığı dükkanını zar zor açık tutmaya çalışan esnafın kapatmasını beklemek ne kadar doğru?

Yok olmaya yüz tutmuş bir mesleğin bu civardaki son temsilcisiyim ve zarar ediyorum. Zararımın karşılığında işyerimi devredebilir miyim evet devredebilirim. Nerdeyse 58 yıldır iyisiyle, kötüsüyle mesleğimi sürdürmeye çabalıyorum. Teldeki cambaz esnafın durumundan daha garantide. Çünkü onun elinde terazisi var ve düşmesini engelliyor ama esnaf düşerse işi bitmiştir.

Bizim problemimiz dayatılan sisteme karşı birlik olamamakta. En basiti çok uzun yıllardır Esnaf ve Sanatkârlar Odası’na üyeyim. Baktım kaydım silinmiş ve tekrar kayıt olmam isteniyor. Şimdi tekrar gidip kayıt yaptırıcağım.

Bir de sokak temizliği konusu var. Dükkânın önündeki yolun kıyısı çalı-çırpı dolu. Belediyeyi arıyorsun gelen ekip çalıyı alıyor diğerlerini bırakıyor neymiş, onları da başka ekip gelip alacakmış. Oldu yangın çıktı ne olacak halimiz?

Biz çarşı esnafı olarak yerel yönetimle birebir diyalog halinde olmak istiyoruz. Muhatap alınmak ve dinlenmek istiyoruz. Biz Belediye Başkanımızın esnafı ziyaret etmesini ve çayımızı içmesini istiyoruz. Çok mu şey istiyoruz ki!

Çarşı esnafı ekonomik dalgalanmalara rağmen, artan maliyetlere rağmen dükkanlarını kapatmama çabalarını sürdürüyor. Bu süreçte yerel yönetimlerin ve halkın çarşı esnafına olan desteği önem taşımakta. Hele bir de yok olmaya yüz tutmuş “Tenekecilik” gibi geleneksel meslekler, kültürel mirasımızın önemli parçalarından biridir ve korunması için farkındalık oluşturmak büyük önem taşır.

Musa Koç’a geçmişten günümüze tenekecilik konusunda verdiği bilgiler için teşekkür ediyoruz.

Buket Işıkdoğan Köse

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu