Elli yılı aşkın süredir şiirin içindeyim
Şiir denildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri olan, ismi ile şiiri, şiirleriyle yaşamı boyunca geçmiş olduğu şehirleri bütünleştiren bir isim Oğuz Tümbaş.
1962 yılında bir lise öğrencisiyken en büyük tutkusu olan gazetede köşe yazarlığı isteğini gerçekleştirecek kadar donanımlı. Şiirleriyle, yazılarıyla okurlarıyla iç içe ve yazmayı sürdürüyor. Peki bu denli şiirin, yazının, edebiyatın içerisindesiniz. Öncelikle şiirin yaşamınızı çok etkilediğini biliyorum. Neden şiir?
Neden şiir? Aslında zor bir soru? Şiir kolay değil elbette. Bence sanatın en zor dalı, alanı şiir. Gazeteciliğe çok erken yaşlarda heveslendim. Önce kendim için gazete çıkardım el yazımla. Sonra 1962 yılında Ceyhan’da, adını unutmadığım “İleri” adlı tek yapraklık bir gazetede siyasal konulara değinen fıkracıklarla başladım bu işe.
1965 yılında ilk şiirim İstanbul’da “Sanat Dünyası” adlı bir dergide yayımlandı, dünyam değişti. Lise son sınıf öğrencisiyken, dünyaya sağdan bakan ama çok da tutucu olmayan dönemin etkili sanat dergilerinden biriydi Hisar Dergisi. Bu derginin açtığı Türkiye Liselerarası Şiir Yarışması’nda toplumsal içerikli bir şiirimle derece aldım, ödüllendirildim. Şiir yaşamıma varsıllık, değer katan, anlamlandıran bir dönemeç oldu bu ödül. Yazma hevesim daha arttı. Şiir benim için bir yaşam biçimine dönüştü. Kesintileriyle de olsa elli yılı aşkın süredir şiirin içindeyim. Çok sayıda yazın-sanat dergilerinde yayımlandı şiirlerim. Beşi şiir, ikisi seçmeler olan 7 şiir kitaba imza atmak benim için gerçekten çok değerli. Neden şiir? Direnci, umudu, aşkı, sevgiyi, tepkiyi, verili olana karşı durmayı, özgürlüğü, yaşama sevincini, toplumsal duyarlığı, kitlesel başkaldırıyı en iyi yönlendiren, coşturan, örgütleyen, eyleme dönüştüren olduğu için mi, desem? Elbette…
Bir yandan gazetecilik yapıyor, bir yandan da dergilere denemelerle, şiirlerle katkıda bulunuyorsunuz. Bunca yıldır yazmayı sürdürüyorsunuz. Peki yazmaktan hiç bıkmadınız mı?
Sevgili Buket, yazmaktan bıkmak olası mı? 2016 yılından bu yana haftada bir 9 Eylül Gazetesi’nde yazıyorum. Çok sık olmasa da yazın-sanat dergilerine de yazınsal katkılar sunmaya çalışıyorum. Birçok etkinliğe katılıyorum. Birkaç yıldır yönettiğim bir şiir etkinliği var. On yıldan bu yana da Vefa İstasyonu izlencemizle yaşayan yazın, sanat, kültür insanlarımızı okurlarımızla buluşturmanın tadını, keyfini yaşıyorum.
Eh bundan daha ne güzel ne olabilir ki? Beni yaşamda ayakta ve güçlü tutan, üretken kılan bu eylemi ömrüm oldukça, elim kalem tuttukça, tuşlara bastıkça elbette sürdüreceğim.
Bugüne dek şiir ve deneme bağlamında on üç kitabınız yayımlandı.
Son kitabınızın adı ‘’Şiir Boyu İzmir’’. Neden?
Evet şiir ve deneme bağlamında 13 kitabım yayınlandı bugüne dek. Bir yazın emekçisi için kitaplar elbette çok anlamlı, çok değerli. Hepsi çocuğu gibidir onların. Ben de her kitabım okurla buluştuğunda yeniden doğmuş gibi olurum, heyecanlanırım, coşkulanırım. Son iki kitabım söyleşi sorularına yanıt verirken geldi: “Şiir Boyu İzmir” Pagos Yayınları’ndan Mart 2023’te merhaba demişti dost okurlarıma. Anılarımı içeren son kitabım ise “Telaşlı Anılar Geçidi” de Klaros Yayınları’ndan okura doğru yola çıktı. Neden “Şiir Boyu İzmir?”
İlk kitabım “Yürek Söylencesi” nden “İyi Günler Terzisi” kitabıma dek yer alan İzmirli şiirlerimden bir seçki. Kitaplarıma girmemiş birkaç yeni şiirimi de kattım bu kitabıma.
1977 yılından bu yana şiirin Homeroslu toprağında boy vermişsem, Attila İlhan’ın, Nahit Ulvi Akgün’ün, Necati Cumalı’nın, Salah Birsel’in, Suat Taşer’in, Şükran Kurdakul’un, Yorgo Seferis’in, Refik Durbaş’ın, Turgay Gönenç’in, Özkan Mert’in de içinden geçtiği, izler bıraktığı bu şiir kenti kendime yurt edinmişsem, sokaklarında şiir boyu dolaşmışsam, sevgiler, dostluklar paylaşmışsam, elbette kitabıma da bu ad yakışır dedim.
“Kuşkusuz gazete yazılarının ömrü bir gündür. Ertesi günü unutulur.’’ diye başlamışsınız kitabınıza. Bu bilinçle mi İzmir’deki sanat, kitap, kültür yaşamına dair yazılarınızdan oluşan bir seçkiyi kitaplaştırdınız?
Doğrudur. Gazete yazılarının ömrü bir günlüktür. Kimi, yazıların etkisi, yansıması sürse de sonunda unutulur. Kuşkusuz söz uçar yazı kalır ama, gazeteleri saklamak, kolay değil. Bu yüzden önemi, değeri, anlamı olan yazıların kitaplarla buluşmasını önemserim. Bu bağlamda “Sevgiyle İzmir Yazıyla İzmir” kitabım gazetede yer alan İzmir’in sanat, yazın, ekin, kitap konularını içeren yazılarımdan oluşur.
“Sevgiyle İzmir Yazıyla İzmir” dediniz bir başka kitabınıza. İzmir’i önceliğinize aldığınız yazılardan oluşan bir kitap bu. Ama biliyorum ki siz birçok kentte de bulundunuz, görev yaptınız. Elbette oralardan da izler vardır gönlünüzde Kitabınızın adını, şimdi aramızda olmayan, edebiyat ve şiirin unutulmazlarından çok değerli şair ve sizin “kadim dostum” diyerek andığınız, sizin aracılığınızla benim de tanıyıp bir fincan kahvesini içip şiir sohbetlerinize eşlik ettiğim Sina Akyol ve yine sizin çok değerli dostlarınızla bir araya gelerek seçtiğinizi biliyorum. O günlerden söz etseniz ya…
Evet, Antep doğduğum kent. Ceyhan, Urfa, Ankara, Diyarbakır ise belirli sürelerde kaldığım, okuduğum, görev yaptığım kentler. Şiirimi besleyen olaylar, yaşantılar, izler, izlenimler, görseller bu kentlerle de anlam kazanır. TRT’de habercilik yaptığım yıllarda da çok kent, kasaba, köy dolaşmışımdır. Onların da kimi yazı ve şiirlerimde izleri vardır. Sina Akyol deyince içim cız eder. 2022 yılında yitirdiğimiz benim de 55 yılık dostum, yoldaşım Sina’yla birkaç kitabımın adıyla ilgili önerilerini paylaştım.
“Sevgiyle İzmir Yazıyla İzmir” kitabıma da ad ararken desteği oldu, önerileri oldu, birkaç şair dostumun da katkısıyla bu adı benimsedim, sevdim. İyi ki de öyle yapmışım. Şiire, kitaba ad seçmek bazen oldukça zorlar, yorar insanı. Etkili, akılda kalan, çekici, kapsayıcı bir adın önemine inanırım. Örneğin ilk kitabım Yürek Söylencesi’nin ad babası gazeteci Yaşar Aksoy’dur. Sanırım İnce Oda’yı da Sina Akyol’la birlikte oluşturmuştuk.
Edebiyat dergilerini çok önemsiyorsunuz. Dergilerde de mutlaka şiirlerinizle, denemelerinizle katkılarınız var. İzmir’in edebiyat dergilerini konuşalım mı?
Yazın-sanat dergilerini genç yaşlarımdan, şiire başladığım zamanlardan bu yana hep önemsedim, değer verdim, yazdım. Çok genç yaşlarımda Ankara’da Çele ve Meltem dergilerinin sorumluluğunu üstlendim, yükünü omuzladım. İzmir’de Alaz Dergisi’nde editörlük yaptım, Ünlem Dergisinin kurucular Kurulunda yer aldım, Yazı Kurulunda bulundum. İzmir’de geçmiş yıllarda birçok yazın-sanat dergisi yayımlandı. Ancak bu dergiler içinde hala unutulmayanlardan biri Dönemeç’tir. Hidayet Karakuş, Halim Yazıcı, Ahmet Günbaş, M.Kadri Gürsel gibi yazın emekçilerinin, dergiye yazı ve şiirleriyle emek verenlerin adları belleklerden silinmez.
Daha sonra Alaz, Kurşun Kalem, Ünlem, Ege Sanat katıldı İzmir’in dergili yaşamına. Ne yazık ki sonunda sürdüremediler yayınlarını, kapanmak zorunda kaldılar! Caz Kedisi, Deliler Teknesi zor ekonomik koşullarda yayınlarını sürdürüyorlar.
Dumansızlar adında bir grubunuz var ve siz bu grubu ‘’İzmir’in sesli dergisi’’ olarak tanımlıyorsunuz. Bizlere bu gruptan söz eder misiniz?
Mavisel Yener, Fergun Özelli, Ahmet Günbaş, Yunus Bekir Yurdakul’un us ve gönül birliği ile 2002 yılında oluşturulan bir dostlar öbeği, Dumansızlar. Bir dernek değil, sendika değil, gönüllülük bağlamında bir buluşmanın ortak adı. Şair Hidayet Karakuş, topluluğun adının “Dumansızlar” olmasını önermiş. Kabul görmüş. Yazar Hayri Yetik bu buluşmaları “sesli dergi” diye nitelemiş. Dumansızlar, kurulduğu günden bu yana iki haftada bir cumartesi günleri kitabevlerinde, sanat evlerinde, kültür sanat merkezlerinde, kafelerde toplanırdı. Arada İzmir dışına da çıktığı olmuştur. İnsan sıcaklığını, sanat ve yazın dostluğunu, sevgiyi, vefayı, hoşgörüyü, amaçlayan bu topluluğun önceliği şiir olmuştur. Aydınlanmadan, çağdaş düşünceden, evrensel duyarlılık ve eylemden yana bir duruş sergileyen Dumansızlar öbeği Pandemi salgınıyla toplantılarına ara verdi. Ancak bazı yazar-şair dostlar yeniden Dumansızlar’ı sürdürmeye kararlı görünüyorlar. Dumansızların yitirdiği değerler de oldu. Ressam Ali Fuat İçsel, şair Atılay Arsan, şair-yazar Dinçer Sezgin, şiir emekçisi Ramazan Çetikli, öykücü, romancı Turgut Erbek ve Sezer Odabaşıoğlu, şair Baha Önem, şair Abdullah Neyzar Karahan, Mukadder Özakman, Mehmet Genç, Ruhtan Yazıcı. Onları da unutmaz. Dumansızlar; anıları çoğaltılır.
Bir dönem oldukça kalabalıktık, katılımlar çoktu. Onlardan aklımda kalanları saymak isterim. Erdoğan Aytekin, Mavisel Yener, Ayhan Altay, Mevlüt Kaplan, Zeki Büyüktanır, Bahri Karaduman, Mehmet Mümtaz Tuzcu, Atila Er, Ayhan Çıkın, Işıltan Uşaklıgil, Hayri Yetik, Zübeyde Seven Turan, Mehmet Sadık Kırımlı, Nevin Konuk, Hülya Deniz Ünal, Durmuş Taşdemir, Ali İşçimen, Vicdan ve Hasan Efe, Okan Yüksel, Nail Uyar, Selçuk Oğuz, Selami Şimşek, Mehmet Rayman, Eşref Karadağ, Saime Bircan Sak, Mehmet Büyükçelik, Osman Akbaşak, Hayri Oğuz, Talat Aydilek, İlhan Soytürk, Emel Kayın, Eşref Karadağ, Nüket Hürmeriç, Gülşen Ersan, Mustafa Gökçek. Unuttuklarım varsa beni bağışlasınlar.
Sürekli üreten, okuyan, yazan biri olarak yeni dosyalarınız da vardır mutlaka. Azıcık onlardan da söz etseniz.
Aslında yazılar bağlamında çok sayıda dosyam var elimde sevgili Buket.
Anılar, anlatılar, şiir üzerine yazılar, söyleşiler, şiirler. Kuşkusuz bunların hepsini bir anda yaşama katmak, yayınlamak, okurla buluşturmak kolay değil. Durumlar, koşullar ne gösterir bilmiyorum. Klaros Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Lokman Kurucu öncelikle toplu şiirlerimin yer alacağı bir kitabımı, yaşamdayken okurlarla buluşturmak istediğini iletti. Elbette sevindim. Şimdi buna yoğunlaşacağım. Gazete yazılarımdan seçmeleri sürdürmek istiyorum. Ömrüm oldukça, elim kaleme, tuşlara dokundukça, yazdıkça kuşkusuz yeni kitapları da yaşama katmak gönendirir beni.
Buket Işıkdoğan Köse