Taylor Swift’in melankolik dünyasından şarkılar

Büyük bir yıldızın yeni albümünü tanımlamak için kullanılan iki klişe vardır; bunun uzun zamandır ve heyecanla beklenen bir şey olduğudur. Taylor Swift’in 11. stüdyo albümünü uzun zamandır beklenen bir albüm olarak tanımlamak pek mümkün değil. Süper starın son albümü “Midnights”’ın üzerinden yalnızca 18 ay geçti. Ayrıca bu arada, 2010’daki “Speak Now” ve 2014’teki “1989”’un bonus parça dolu yeniden kayıtları şeklinde üç saatlik bir albüm daha yayınladı. Ancak “The Torturued Poets Departments/İşkence Görmüş Şairler Departmanı” kesinlikle heyecan veriyor. Albüm daha adından bir pop yıldızından beklenmeyecek ilginçlik içeriyor. Swift’in çalışmalarının doğasında onun sadece pop dünyasının en büyük yıldızı değil, aynı zamanda popüler kültüre akıl almaz derecede hakim olan bir figür konumu var. Pop tarihinde bir karşılaştırma yapmakta zorlanıyorsunuz. Onun desteklediği adayın ABD başkanlık seçimlerinde potansiyel olarak güçlenip, kazanabileceğinden bahsediliyor. Singapur başbakanı, Swift’in Eras turunun Güneydoğu Asya ayağının münhasır hakları konusunda Taylandlı mevkidaşı ile anlaşmazlığa düşüyor.

Yükselişindeki faktörler arasında olan günümüzün değişen medya ortamına dair keskin uyumu ve müzik dünyasının kişiselleştirilmiş deneyimlere takıntılı halinden çok kolektif deneyim arzusunu yansıtması var. Hayranlarının iç dünyasına giriyor. Yaşamında gürültülü, çok parlak işlerden uzak duruyor. Işıltısını şovlarında kullanıyor. “İşkence Görmüş Şairler Departmanı”’nın da altını çizdiği gibi Swift gerçekten yetenekli bir şarkı yazarı: melodik açıdan yetenekli, düşünceli, esprili ve pop için riskten kaçınılan bir çağda risk almaya çok ama çok istekli. Şablonları tekrarlama tuzağına düşmüyor.

Jack Antonoff ve National’dan Aaron Dessner’ın ortak yapımcılığını üstlendiği albüm , 80’lerden etkilenen parlak pop-rock’ı ve kendi iç dünyasının hüznünü yansıtan şarkılar arasında kalıyor. Abartısız, öznel, neon tonlarını yumuşatan bir atmosfer.

“Fortnight” ve “Down Bad”’in basit nabız gibi atan synth bas hatları ve incelikli elektronikleri, düşük tempolu elektronik müziğin College, Electric Youth gibi alternatif isimlerini belli belirsiz hatırlatıyor. Ara sıra Swift Nashville geçmişine gönderme yapıyor: “But Daddy I Love Him’”in miksajının derinliklerine gömülmüş bir keman olan “I Can Fix Him”’deki (No Real I Can) kayan gitarın titreyen telleri gibi.

Çok sayıda güzel melodi var, ancak büyük bir açıklamalı bangır bangır şarkıyla uğraşmıyor. Bir melankoli havasıyla yetiniyor. Eşlik edenlere baktığımızda konukların katılımı etkileyici derecede düşük seviyede. 2018’de “Beerbongs & Bentleys” adlı bir albüm yayınlayan Post Malone, ruhsal inceliğiyle tanınan bir sanatçı değil, ancak “Fortnight” şarkısına eşlikte yumuşacık. Diğer konuk Florence and The Machine “Florida”’da desibeli oldukça yükseltiyor. Swift yumuşacık, ruh dinginliğini arayan tonuyla parlak bir pop yıldızından çok alternatif sularda bir sanatçı gibi…

Emin Yeğinboy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu