İster inan İster inanma
Ne tuhaftır hiç tanımadığımız birine selam versek, o kişi şaşırır, belki cevap bile vermez. Oysa herhangi birine hapşırdığında “Çok yaşa” dersek tanıdık tanımadık herkes düşünmeden teşekkür eder.
Hapşırınca “Çok yaşa” denmesinin nedeninin, ilkel toplumlarda, ruhun bedenden ayrılacağı düşüncesiyle söylenildiğini öğrendim. Yine ne tuhaftır bu inançlar yaşadığımız bilim çağında bile hala söylenmekte…
Modern çağda bu tür inançların azalacağına, artmasının nedeni, batıl inançların toplumdaki bireylere psikolojik rahatlık getirmesiymiş…
Her coğrafyada görülen batıl inançlar, bilgi yetersizliği, korku, çaresizlik ve geleceğe güvensizlikten duyulan ihtiyaçtan doğmuş.
Bilim insanları “Boş inanç” da denilen batıl inançların insanoğlu hayal gücüyle ürettiği korku ve özlemler bütünlüğü olduğunu söylüyorlar.
“Toplumun bilgi düzeyine ve hakim olduğu dini anlayışıyla uyuşmayan, bu nedenle anlamsız görünen, ancak bireye ‘psikolojik yarar sağlayan’ batıl inanç ve davranışlar, modern dünyada popüler kültürün bir unsuru olarak kendilerine yer bulmaktadır.
Batıl inanç ve cehaletten oluşan fanatizm, bütün asırlar boyunca bir hastalık olmuştur.” Voltaıre
Hepimizin evinde vardır. Dekorasyonun vazgeçilmez parçası, Nazar Boncuğu. İnanışı özellikle Anadolu’da nazar inanışı halk arasında çok yaygındır bazı kimselerin bakışlarıyla kötü enerji yaydığına ve karşısındakini etkilediğine inanılır. Nazar değmesini ve kem gözlerden gelen etkiyi önlemek için nazar boncuğu takılır ve bu nesneye gereksiz bir anlam yüklenir. İslam’la alakası yoktur hatta bazı Araplar nazar boncuğunu günah saymaktadır.
Daha neler var hala yaptığımız;
Gidenin Arkasından Su Dökmek: Bir diğer adetimiz de yolculuğa uğurladığımız insanların arkasından su dökmektir. Bu hareket su gibi git su gibi gel anlamına gelir ve bu adet Şamanlar arasında değerli bir içkinin bir kısmının tanrılar için yere dökülmesiyle başlamış ardından ölen kişi için yere bir miktar su dökülmesine dönüşmüştür. Onun ruhunun geri gelmesi için. Zamanla birkaç değişikliğe uğrayarak bugün sahip olduğumuz yolculuğa çıkanın ardından su dökülmesi adeti haline gelmiştir.
Su İçerken Başı Tutmak: Şamanizm’den bize kalan su ile ilgili diğer bir gelenekte, su içerken başı tutmaktır. Su içerken insanın aklının başından çıkacağına inanan Şamanlar başlarını tutardı. Bu gelenek tıpkı diğerleri gibi günümüzde yaşatılmaya devam edilmektedir.
Kurşun Dökme: Kurşun dökme kötü ruhlardan birinin çaldığı şansı geri döndürmek için yapılan sihir kökenli bir ayindi. Şamanizm’de kurşun dökmeye ‘kut dökme’ denilirdi.
Tahtaya Vurmak: İstenmeyen bir şey duyulduğunda kulağı çekip tahtaya vurma adeti Şamanizm’den gelmektedir. Ormanda ağaçlık alanlarda kötü ruhların yaşadığı sanıldığından bu ruhlarında tahtalara sindiği varsayılırdı. İşte bunları kaçırmak için tahtaya vurma alışkanlığı gelişti.
40 Sayısı : Şamanizm’e göre ruh fiziki bedeni 40 gün sonra terk eder. Bu yüzden bir kişinin ölümünün ardından 40. Günde toplanılıp ruhu rahat etsin ve eve başka ruhlar doluşmasın diye ayinler yapılır ve yas tutulurdu. Türk destanlarında da 40 sayısına çok fazla rastlanılır ve ölünün kırkı çıkması olgusu ya da yeni doğan bebeğin doğumunun 40. Gününde yıkayarak kırklamak olgusu buradan gelmektedir.
Mevlit Okutmak: Şüphesiz ki en belirgin olanlarından bir tanesi de bazı dini ritüellerin bir müziksel akışa veya melodiye sahip olmasıdır. İslam dininde Arapların yaşantısında olmamak üzere Kur’anın müzikle okunması adeti yoktur. Türkler müslüman olduktan sonra da dini ayinlerinde de davul ve çalgı kullanan şamanların bu adetini devam ettirmiştir. Mevlit okumak olarak bildiğimiz şey, 1409-1410 yıllarında Süleyman Çelebi’nin Allah ve Peygambere olan sevgisini anlattığı “Mevlit” isimli şiirinin melodiye dökülmüş halidir.
Köpek Ulumasının Uğursuz Sayılması: Şamanlar köpek ulumasının ölümü haber verdiğine ve ulumayı duyan kişinin hayatının tehlikede olduğunu düşünürdü. Bu inanış hâlâ köpek ulumasının uğursuz sayılması şeklinde devam etmektedir.
Gece Tırnak Kesmemek: Şamanizm’e göre insanın canı yani ruhu, kemikte ve kanda bulunurdu. Bu yüzden geceleri tırnak kesildiğinde o tırnağın kötü niyetli iblislerin eline geçmesinden ve bu yüzden insanın canına zarar gelmesinden korkarlardı.
Ağaca Çaput Bağlayarak Dilek tutmak : Şamanizm kökenli bir davranıştır. Şamanlar ağaçları yaşamın sembolü olarak gördüklerinden ve yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğunu düşündüklerinden dolayı belirli ağaçlara küçük kumaş parçalarını bağladıklarında o an tuttukları dileğin gerçekleşeceğine inanırlardı. Bu inanış Türklerin İslamiyet’e geçişinden sonra tamamen terk edilmemiş ve dilek tutmak için ağaçlara, kayalara ve türbelere çaput bağlama adeti şeklinde sürdürülmüştür.
Kapıdan çıkarken veya girerken önce sağ ayağın atılması: Yine Şamanizm’den kalmış bir ritüeldir. Sol ayakla geçmenin kişiye uğursuzluk getireceği sanılır.
Eşiğe Basmamak : Orta Asya Türkleri, ölülerini çadırlarının girişine gömdükleri için orada ruhani varlıkların yaşadığını zannederdi. Bazı kavimler ise giriş eşiklerinde sadece kötü ruhların yaşadığını ve eşiğe basan kişiye zarar verdiğini düşünülürdü. Hatta kapı eşiğine basan hamile kadınlar çocuklarını düşük yapıp bu yüzden kaybetmekten korkardı, bu inanış birkaç değişime uğrasa da günümüzde özellikle İç Anadolu’da kapı eşiğinde oturan çocuklar pek hoş karşılanmaz ve uyarılır, kısmetinin kapanacağı düşünülür.
Allah Yukarıdadır: Allah yukarıdan bakıyor denilmesi, gök tanrı inancının bir kalıntısıdır. Dua ederken ellerin gökyüzüne açılması ve yukarı bakmakta öyledir. Halbuki İslam dininde Allah her yerdedir.
Akdeniz ve Karadeniz Şamanist dönemde Türkler için her yönün bir renk simgesi vardı. Kuzey’in simgesi kara, batının simgesiyse ak renkti. Bu yüzden kuzeyimizdeki denizin adı Karadeniz, batımızdaki denizin adı Akdeniz’dir. Akdeniz’in Yunanistan ile Anadolu arasındaki uzantısına Ege demek çok yakın bir dönemde ortaya çıkmıştır. Atatürk’ün ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir dediği deniz Ege Denizi’dir.
Mezar Taşı : Mezarı mermerden yapılarla donatmak ve bu taşın bir sanat eseri haline getirilecek kadar süslenmesi İslamiyet kökenli değildir hatta İslam dinine göre cesedin en kısa sürede doğada kaybolmasını sağlamaktır. Şamanlarda ulu kabul edilen kimselerin ölümlerinden sonra ruhlarından medet ummak ve mezarlarının kutsanışı sık sık yapılıyordu. Orta Asya Türklerinde özellikle rütbeli kişilere “Kurgan” denilen devasa mezarlar yapılırdı. Mezar kültürü İslamiyet’e Türklerin kazandırdığı bir kültürdür. Türbe ziyareti de yine mezara önem verilmesi gereğinin bir uzantısıdır.
Yalnız sizi uyarayım, “Herkesin aynı yalana inanıyor olması onu gerçek yapmaz” diyor, Ahmet Ümit bence haklı da…
Bu batıl inançlar bizi psikolojik olarak rahatlatsa da, fazla takıntı haline getirip de yaşam kalitenizi bozmasına izin vermeyin! Aksi halde doktor doktor dolaşırsınız ! Allah korusun!
Siz yine de, vurun tahtaya…
Gamze Cantürk