Hesap Kitap
Ülkemiz hep hesap kitap üzerine yönetilir.Tüm projeler hesap kitap üzerine hazırlanır ve yaşama geçirilir. Halkın yoksul kalması da bu projelerin içerisindedir.
‘Hinoğlu hin!’ dediklerimiz vardır ya, bu projeler için de geçerlidir.
Birçok yerde ve inanışta ‘Kadının adı olmadığından!’ dikkat ederseniz birçok sözlerimizde hiç kadın yoktur.
Biri insan için söylenir, diğeri de insan evladının yaptığı ve yaşama geçirdiğidir.
İnanın, kötüler hep galip gelirler, bu fark edildiğinde iş işten geçmiş de olabilir.
Ne derler, ‘Cehennem iyilikler üzerine kurulmuştur!’
Tabi ben tümleci biraz değiştirdim.
İyi bildiklerimiz, öyle düşündüklerimizden bazılarının gerçek yüzleri sonradan çıkmıyor mu?
Halk yoksul bırakıldı. Yoksul insanların sorgulama, okuma, araştırma yetisi yok olur, bunu da bazıları iyi biliyorlardı. Yoksulu bir de cehalete mahkûm ettiler. Çocuklarını da tarikatların cemaatlerin yurtlarına…Yandılar…Tecavüz edildiler…Tacize uğradılar…Baskıdan usanıp intihar ettiler…
Bu yazdıklarıma ‘hayır!’ veya ‘Yalan!’ diyebilir misiniz?
Hepsini gördük ve yaşadık.Bundan kim ziyan ediyor, kim kazanıyor?’ Herhalde bizler kazançlı değiliz.
Kısa ve öz;
‘Uyuma!’, ‘Uyutma!’ diyorum…
Sorun sadece birilerinin gitmesiyle çözülmez! Sorun bizleriz!
Çevremizdeki bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen, ‘Büyyük!’ ya da ‘Akıllı!’, ‘Sorunumuzu çözecek!’ düşüncesiyle, bazılarının arkasından körü körüne gitmemizdir.
Sağlık gibi ‘eğitim öncelik’ diyenler, okuyanlar, düşünenler, algı operasyonlarına kanmayanlar, yorum yapmayı becerenler bu işten, kötülerden sıyrılırlar.
Bizi etkileyenler, dinimiz, yetiştirilmemiz, geleneklerimiz, ahlak ve haram kavramlarımız, merhamet, şefkat duyguları ilk aklıma gelenler.
Ama bunlardan, doğruluktan, çabuk zengin olup, hakimiyet kurmak isteyenlere dikkat edin!
Bunlar genelde, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve fazla kullanmam ama literatürde” lumpen proletarya” olarak tanımlanmış olan kitledir.
Bizler neyi arıyoruz: Düzgün ve samimi olanları, yani doğruları, yani güven verenleri.
‘Ben de isterem!’ saldırganlığına kapılanlara bakın;
Birçoğu göç sonucu kaçak mahallelerde, üzerinde demir filizleri bırakılmış sıvasız çirkin yapılarda, lağım kokan mahallelerde büyüyenlerdir.
‘Büyyük!’ olarak gördüğümüz ve bizi çıkmazdan koruyacak olan bu göbekli ve kara bıyıklıların sayıları azdır ama incelediğinizde yoktan var olan ve çok muhterem ve mal- mülk zenginlerinin buralardan yetiştiklerini görüyoruz.
Ahlak ölçülerinden yoksundurlar ama ağızlarından bal akar, her konuda, her zaman…
Aleksandır İ. Solzenetsin bakın bazıları için ne diyor?
Araya kısaca serpiştirmek istedim, bir noktada konu ile ilgili olduğu için..
Bazı tiplerin,
Yalan söylediklerini biliyoruz!
Yalan söylediklerini biliyorlar!
Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar!
Yalan söylediklerini bildiğimizi, bildiklerini biliyoruz.
Ama halâ yalan söylüyorlar…
Yani bu iliklerine işlemiş…
Aslında modernleşme, çağdaşlaşma, kültür, temizlik, zarafet, doğruluk, paylaşmak, gerçeklerle ilgileri yoktur bu tiplerin. Tek savundukları ve bildikleri, düşündükleri koltuklarını ve zenginliklerini korumak, böylece varlıklarını sürdürmektir.
Her gün bunları korumak ve elde etmek için kan ve canlarını bile ortaya koyduklarını televizyonlarda görüyor, gazetelerde okuyoruz, bu tiplerin bir başka görünümünde olanlarını..
Bu tipler, yani lümpenler, ele geçirdikleri muazzam paraya ilave bir de iktidar yani siyaset gücünü de bir şekilde mutlaka ellerine geçirmeye çalışır ve sonunda bir şekilde başarırlar.
Daha açık söyleyeyim, bunlarla ne mahallelerimizin, ne köylerimizin ne de şehrimizin geleceği pek parlak değildir.
Eğer bizler, kitle haline gelip, anlaşırsak, bu sülüklerden kurtulabiliriz.
Televizyon izlerken birilerine bakıp da, ‘Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş!’ diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ya da işyerinizde görevdeki bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?
Onlara bakıp da ‘Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?’ diye iç geçirdiniz mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD’li bu hissi çok yaşamış olacak ki, bu iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış:
‘Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.’
Bunun üzerine bir araştırma başlatılmış. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmış:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedirler. Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Tabii ki bu araştırma uzun ama ben bu kadarını aldım, bazılarımızın kendilerini ‘Niteliksiz’ görmemeleri için.
Ama ‘niteliksiz insan’ kavramını bizler hep karşımızdakiler için kullanırız, kendimizin durumunu hiç düşünmeyiz..,
Yaşar Eyice