Türk Sineması’nın Sultanı
Tüm mütevazılıği ile “Ben Hep Türkan’ım. Hep duygusal, hep heyecanlı…” dese de, O, dünyanın “en çok film çeviren kadın oyuncusu” unvanlı, “Dört Yapraklı Yonca”nın tek yönetmeni, senarist ve yazar. Nam-ı diğer Türk Sinemasının “Sultan”ı. Gözleriyle dünyayı anlatan, Türkiye’nin Al Yazmalım’ı, mahallemizin hayat dolu, mert ve bıçkın kızı, köyümüzün dertli anası, kadın sorunlarına değinen filmleriyle o her birimiz, Türkiye’deki her kadın aslında…
Adına yazılmış, sayısız makale ve kitaplar var. Hakkında yazılacaklar ne tek bir kitaba ne de tek bir röportaja sığacak gibi değil. Hep duygusal, hep heyecanlı…
Çünkü O, “TÜRKAN ŞORAY”
Sevgili Türkan Şoray ile dergimiz için çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine ve kıymetli ekibine teşekkür ederim. Hepinize keyifli Okumalar…
Biz izleyiciler çok da bilmiyoruz ama setlerde inanılmaz tehlikeli durumlar yaşamışsınız ve çok ama çok ciddi kazalar atlatmışsınız. Böylesi bir iş tutkusu ancak aşkta görülebilir. Türkan Şoray yeniden dünyaya gelse yine sinemacı olur muydu?
Bin kere dünyaya gelsem, bin kere kendi ülkemin sinema emekçilerinden biri olmak isterim. Sinema bana o kadar güzel bir hayat verdi, o kadar güzel duygular hissettirdi ki… Büyük aşkları, acıları, sevinçleri, kavuşmaları, kavuşamamaları, kıskançlıkları, hoşgörüyü, iyilikleri yaşadım ki sinemada… Bazen karakterlerle bütünleştik bazen o karakterlere kendimizden hikayeler kattık. Dünyanın en güzel mesleği bana göre.
Anne olmak Türkan Şoray’ın hayatında neler değiştirdi?
Ben Yağmur’u uzun yıllarca bekledim, o benim için bir özlemdi. Annelik duygusunu tattığım o anı unutmam hala iliklerime kadar yaşıyorum. Ölene kadar değişmeyecek bu… Filmlerde hep anne oluyorduk. Ama insan gerçekten anne olunca çok başka bir hayatı oluyor. Hayata bakışı değişiyor, öncelikleri değişiyor. Kendinden vazgeçiyorsun. Varsa yoksa o, sadece o oluyor. Allah’ın lütfu çocuklarımız. Yağmur’u ilk kucağıma aldığımda gerçekten gayr ihtiyarı kamera aradım. Çünkü film sahnesinde çokça anne rolünde oynadık. İnanamadım. Eşsiz bir duygu.
“Selvi Boylum Al Yazmalım”daki Asya karakterinin sizin için önemini nedir?
Asya rolü beni derinden etkiledi. Kamyon şoförü İlyas’a çok derin bir aşkı olmasına rağmen, şartlardan dolayı İlyas tarafından terk edilen Asya ve ona kol kanat geren, çocuğuyla ona sahip çıkan, çocuğuna emek veren, büyüten yol ustası Cemşit arasında kalan Asya… Biri âşık olduğu adam, biri ise kendisine emek veren adam. Selvi Boylum Al Yazmalım bir aşk filmi. Çok boyutlu bir aşk filmi… Aşkın sonsuz bir heyecan, yürek çarpıntısı ve uçuşma hali. Aşk, eğer beslenmezse, emek verilmezse, sönüp gitmeye mahkûm bir ateş olması kaçınılmaz. Aşka emek vermezseniz uçar gider ama emek verdikçe gerçek sevgiye dönüşür. Her şey gibi aşk da emek ister.
Eğitim denince Türkan Şoray neler söylemek ister?
Eğitimin biz insanlar için hava, su, beslenme, barınma ve sağlık kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Hayatımızdaki en önemli olgulardan biri eğitim. İnsan doğduğu andan itibaren başlar ve olmazsa olmazımızdır. Bu yüzden toplumların gelişmişliğinde, eğitimli kişilerin çokluğunun katkısının çok büyük olduğunu herkesgibi ben de biliyorum. Eğitim insanı hayata hazırlar, toplum içindeki davranışları geliştirir, bireylerin kişiliklerinin gelişmesini ve kendilerine güven duymasını sağlar.Kişi, disiplini öğrenir, bilgi ve beceri kazanır eğitimle…Eğitim düşünebilme, hayata uygulayabilme ve yaşamın değerini bilme yeteneğidir ve sonsuzdur. Sadece insanın kendi kendini eğitmesiyle sınırlanamaz, aynı zamanda etrafımızdaki insanlara da bunu yaymamız gerekir. Eğitimin her şeyin üstesinden geldiğini biliyoruz. Yeter ki iyilikler üzerine eğitilsin insanlar. Yeter ki toplumun refahı için eğitilmiş olsunlar. Ama unutmayalım ki eğitim hiçbir zaman sona ermez, nefes aldığımız her an hem kendimizi hem çocuğumuzu eğitmeye devam ederiz.
Siz toplumsal olaylara her zaman çok duyarlı bir sanatçı oldunuz. Sinemada toplumsal olayları konu alan filmlerde rol aldınız. Sizin için bu filmlerin önemini sorsam?
Hayatımızı ve sinemayı etkiler toplumsal olaylar… Hepimizin toplum değerlerini göz önünde bulundurarak, onları görmezden gelmeyerek filmler çektik. Yaşayan çevremizde gördüğümüz insanları konu alan filmlerde rol aldık. Sinema her dönemi yansıtan bir sanat. Biz de film yaptığımız dönemdeki olayları sinemaya taşıdık, o dönemdeki sorunları sinemayla aktardık. O dönemi yaşatmak ve göstermek sorumluluğundayız sinemada. 80’lerde Türkiye’ye bu düşünce akımı geldi, kadın erkek eşitliği… Elbette etkileri oldu ülkemize ve sinemaya. Kadın dernekleri kuruldu, kadın hakları üzerine konuşulmaya ve kafa yorulmaya ve bu konuyla ilgili filmler yapılmaya başlandı. Sinema dediğim gibi, ne yaşanıyorsa onu yansıtan bir sanat olduğu için; kadın erkek eşitliğini, çalışan kadını, kimseye muhtaç olmayan kadını, kendi kararlarını kendi veren kadını, talep eden kadını seçen kadını, hak arayan kadını filmlerle gösterdik. Birçok böyle film var sinemamızda. Hepsi de çok değerli…
Seyircilerim dersiniz hep… Onlarla buluşmalarınıza ne kadar önem verdiğinizi biliyoruz. Neler hissediyorsunuz o anlarda?
Seyircim benim için gerçekten çok değerli ve önemli, çok seviyorum onları. Onların her sözü her bakışı her dokunuşu her tanımlaması benim başımın tacı. Toplumun gözünde belli bir noktaya geldim. Onları hayal kırıklığına uğratmamak, onların değer yargılarına önem vermek ve bu minvalde yaşamak benim hayat tarzım oldu. Tüm bu yaşantım boyunca seyircimi hayal kırıklığına uğratmamaya çalıştım. Çok mutlu ediyorlar beni. Ben onlardan daha çok heyecanlanıyorum onları görünce. Karşılıklı ağlaşıyoruz. Allah’ın bize bir armağanı bu. Hepsine sarılmak istiyorum. Hayatım boyunca onların sevgisine layık olmaya çalıştım. Ölene kadar da bu devam edecek…
Türk Sinemasının vazgeçilmezlerinden biri haline gelmek, halkın sevgilisi, Yeşilçam’ın Sultanı olmak kolay kolay herkese nasip olmaz. Olmadı da…Sultan ünvanını sahiden sevdiniz mi ve bu kadar sevilmek sizi neden hiç şımartmadı, sizi nasıl tanıdıysak öyle kalmayı nasıl başardınız?
Tam 50 sene durmadan çalıştım. Film ürettim. Seyircime filmlerimle ulaşmak duygusu ile hep coşkuyla çalıştım. Çok önemli yönetmenlerle, sinema tarihine geçecek film yapma şansım oldu. Çok şükür… ‘’Sultan’’ lakabı dediniz, estağfurullah. Bu tür sıfatları kendime atfetmek haddim değil. Ama seyircim böyle kabul ettiyse büyük onur. Beni utandıran ama mutlu da eden insanların bir lütfu. Sevildiğimi bilmek beni şımartmadı. Tam tersi seyircime sonsuz tutkuyla bağlanmamı sağladı. Onların sevgisiyle mesleğimi daha çok sevdim. Nasılsam öyle kaldım. Şöhret, hiç mi hiç beni ilgilendirmedi. Beni ilgilendiren seyircimle olan sevgi bağımla mutlu olmak oldu. Ve seyircime olan sevgim içimde hep büyüdü ve benim yaşam tarzımı, hayata bakışımı olumlu yönde etkiledi.
Şimdi imkânlar her şey daha fazla, teknoloji ileri durumda ama insanlar hala Yeşilçam diyor eskileri izliyor, sizce sebebi nedir?
Değişen toplumsal yaşam, sinemayı da etkiledi. Aşkların çabuk tüketilmesi gibi konular da sinemaya yansıdı. Son yıllarda yapılan filmlerde karakterler daha derinlikte ele alınıyor. Çok kişisel filmler. İnsan ilişkilerini anlatan, sorgulayan, sanatsal yönü ağır basan filmler. Veya absürt komedi veya fantezi komedi gibi filmler…Yeşilçam sinemasında ise genellikle duygusal tutkulu aşklar, sıcacık dostluklar, toplumdaki dayanışma, mahalledeki dayanışma gibi insanların olmasını istediğini değerler mevcut.. Samimiyet ve sıcaklık ön planda. İnsanlar bu samimiyeti ve duyguları özledikleri için hala bu filmleri unutamıyorlar.
Size duyulan sevgi ve güven, kariyerinizde ve günlük yaşamınızda bir değişikliğe neden oldu mu?
Türkan Şoray olmak özümü hiç değiştirmedi. Ben hep Türkan’ım toplumun içinde, özel hayatımda… Hep duygusal, hep heyecanlı… Ama toplumun bana verdiği Türkan Şoray misyonunun da sorumluluğunu hissettim hep. Belki bu sorumluluk hayatıma bazı kısıtlamalar getirdi ama bu bir bedel de olsa seve seve ödenecek bir bedeldi benim için. Seyircim benim için gerçekten çok değerli ve önemli. Onların her sözü her bakışı, her dokunuşu, her tanımlaması benim başımın tacı. Kendimi bildim bileli neredeyse film çevirdim ve 200’den fazla filmde rol aldım. Toplumun gözünde belli bir noktaya geldim. Onları hayal kırıklığına uğratmamak, onların değer yargılarına önem vermek ve bu minvalde yaşamak benim hayat tarzım oldu. Tüm bu yaşantım boyunca seyircimi hayal kırıklığına uğratmamaya çalıştım.
Neşem Yaşar




