Tanju Baba’yı uğurlayalı 29 yıl oldu
Sana veda edeli 29 yıl oldu Tanju Baba, dile kolay bir rakam , tam tamına çeyrek asırı da geçer…
Bugün kabrinde bir anma yapılır.
Sana bütün Urla olarak hasretiz, tıpkı ünlü şarkın ‘Hasret’ gibi. Ama en önemlisi Urla olarak ta bir özür borcumuz var.
Müzeni kuramadık. Kuramaz mıydık, elbette kurabilirdik, ama biz söylüyor ve biz dinliyoruz.
Kim bilir belki bir başkan çıkar da bu görevi yerine getirir. Tamam evin elden gitmişti. Anlarım bunu ama bir kiralık yerde bile kurulabilirdi bu müze, ama ben neden bahsediyorum ki, daha Urla’nın bile bir müzesi yok…
Ben kendi adıma senden özür diliyorum…
Biz sensiz hep eksiğiz, seni çok özlüyorum ve arıyorum. Güzel ve kaliteli bir arkadaşlık yapmıştık…
Yüce Allah’ın rahmeti hep üstünde olsun Tanju Baba…Belki bir gün bir yerlerde görüşmek üzere diyelim…
Tanju Baba, seni ebediyete uğurlayalı 29 yıl oldu. Dile kolay…
Sen unutulması mümkün olmayan kişilerdensin.
Büyük bir vefasızlık. Oysa kendisinin bizzat bana, Yarımada Oyunları ile ilgili bir toplantı için Çeşme’ye gidişimiz sırasında söylediği vasiyeti vardı. “Baba, benim evimi Tanju Okan Müzesi yap. Sana vasiyetimdir” demişti. Ben de ona “Tanju Baba, evladın var. Orayı müze yapabilmemiz için belediyemizin mülkü olması lazım” dediğimde, benim kimsem yok demişti. Oysa oğlu Tansu yasal mirasçısıydı ve son dönemlerinde, özellikle sağ ayağı kesildikten sonra gelip, babasına sahip çıkmıştı.
Tanju Baba ile ilk tanışmam 1980 yılının yazına denk gelir. Günü birlik gittiğimiz Urla İskele’de bir balıkçının tezgahında otururken görmüş ve tanışmıştım.
Bana alacağım balığın en iyisini bulacağım yeri tarif etmişti. Daha sonra iskelede gezerken efsane tekne “Kadınım”ı görmüş ,fotoğrafını çekmiş, hayranlıkla seyretmiştim.
Urla Belediyesi’nde görev almamla yani 1990 yılından ölümü olan 23 Mayıs 1996 kadar iyi bir arkadaşlığımız oldu.
Biraz geriye gidersek, iskelede balıkçılarla oturur sohbet eder, Tuhafiyeci Ali’nin dükkanı önünde arastanın girişindeki dar yolda oturur Ali’nin söylediği çayını yudumlardı.
Başından hiç çıkartmadığı mavi şapkası en az onun kadar ünlüydü. Her gelip geçene ismi ile hitap eder, şakalaşırdı. Bir ziyaretimde Ali bana Tanju Okan’ın ölmeden önce tamir ettirmesi için verdiği çakmağı bir daha gösterdi.
Bilindiği gibi içki ona yasaktı. Pazaryeri içinde bulunan basın büromuza yaptığı sık ziyaretlerin birinde “Baba bu adamlar (doktorlar) bana üç duble rakı verdiler, kulağımı mı yıkayacağım, yoksa rakı mı içeceğim” demesi hala aklıma geldikçe tebessüm ettirir.
1995 Yılında yaptığımız geleneksel Bağbozumu Şenlikleri’nde o zaman Kalabak’ta bulunan Eshot Kampı’nda sahne alan Tanju Okan, hem şarkı söylüyor bir elinle de pantolonunu tutuyordu. Sahneye biraz daha sokulup “her şey yolunda mı” dediğimde “Pantolon kayışım koptu baba, .bana bir sandalye” diye fısıldadı. Sahneye verilen sandalyeye ile oturarak konserine devam eden Tanju Okan, konser bitiminde kendisini alkışlayanlara bir veda konuşması yaptı. Oysa o bir gerçek vedaymış bilemezdik ki.
Bir gün yine basın bürosunun merdivenlerinden sesi geldi “Baba, kahveyi söyle”. Kahvesini içtikten sonra,
“Baba içimde kaldı, Urla’da fraklı, simokinli ve tuvaletli bir konser organize edelim. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı ulu Önder’in sağlığındaki gibi yapalım. Bu işe ikimiz yeteriz, sen organize et, şarkıları ben söyleyeyim, hatırlarsan Çeşmeye Yarımada Oyunları toplantısına seninle birlikte giderken de sana konuyu açmıştım” demişti. O da olmadı, konuşmamızın arkasından kısa zaman sonra siroz oldu.
Rahmetli, “Benim hayatımı sen yaz. Sık, sık bir araya gelelim ben anlatayım sen notlarını al, bol fotoğraf ta var. Öyle şeyler anlatacağım ki eminim şaşıracaksın” demişti. O da olmadı, rahatsızlıkları ardı ardına gelmeye başladı…
Siroz tedavisi sırasında tamamen tıkanan damarları için ayağının kesilmesi gündeme geldi. Çok direndi ama, başka çare kalmamıştı ve ayağı kesildi. Hastaneden taburcu olurken İzmir’in vefalı basını babasını görmeye geldi. Tanju Baba, gazeteciler ile sohbet ederken “Çocuklar sigara çok kötü bir şey, sakın sigara içmeyin bakın ne hale getirdi beni” dedi ve yatağını eliyle düzeltmeye çalışırken pijamasının göğüs cebinden bir paket sigara yere düştü. Önce kısa bir sessizlik oldu, ardından kahkahalar patladı. Tanju Baba “Ben size söylüyorum. Bana olan oldu. size olmasın diye söylüyorum” diye konuyu düzeltti. Sonra hep birlikte Urla İskelesi’ndeki evine götürdük.
Evdeki konuşmamızda “Baba istediğim gibi yaşadım. Hayatta herkes ten iki misli fazla yaşadım. İçmek istedim, içtim. Gezmek istedim gezdim, beraber olmak istedim, beraber oldum. Daha ne isteyeyim, ha bir tek Tansu Çillerle tanışmak isterdim” dedi. Tanju Okan’ın Tansu Çiller’e hayranlığı vardı.
Piyanist Necdet Karar ve Urla Belediye Başkanlığı müşterek olarak Tanju Okan için bir konser düşünmüştü. Yer olarak Amerikan Kültür Derneği’nin salonu tutulmuş ve beklenen gün gelmişti. Anılan gün eşim ile birlikte erkenden geldik. Kimseler yoktu. Biraz sonra da Tanju Baba’yı getirdiler. Oturduğu tekerlekli sandalyeden mavi gözlerini üstüme dikti. Paltosunun altında siyah takım elbisesi ile hala kalıplı ve heybetli, dinç ve yakışıklıydı. “ Konser için tıraş oldum görmüyorsun” dedi. “Sıhhatler olsun” dedik.
“Erken geldin Tanju Baba daha epeyce vakit var” dediğimde “Çok heyecanlıyım , duramadım” diye cevapladı.
Salonu görmenizi isterdim. Son konser için hınca hınç salon dolmuş hatta basamaklara oturulmuştu.
Ve beklenen an geldi sahneye tekerlekli sandalye ile çıkarılan Tanju Baba tezahürat yapanları selamladı ve arkasına bakmadan elini kaldırdı kendine eşlik edecek olan Zafer Cebi’ye “Maestro La” dedi. İstediği sesi Zafer Cebi’den alan Tanju Okan’ı artık kim tutardı. Saatler boyu salonu inletti durdu. Basının ise olağan üstü bir ilgisi vardı.
Arkasında iyi eserler, güzel hatıralar ve dostluklar bırakarak bu dünyadan göçtü. Gözünün hiçbir şeyde kalmadığına inanırım. Zaten demişti ya, “ben herkesten fazla iki misli doyasıya yaşadım…”
Seni özlüyorum, özlüyoruz , arıyorum, arıyoruz.
Allah’ın rahmeti hep üstünde olsun inşallah Tanju Baba…
“Bir gün, bir yerlerde yine birlikte olup, eskiyi yad ederiz” diye düşünürüm ve umarım, dilerim ve isterim…
Gürol Tulunay




