Mahallemi özledim ya siz?

Uzun zamandır mahallemi yazmak istiyordum.

Benim çocukluğum, hatta gençliğim, hatta evliliğimin ilk yılları, hep tek katlı evlerde geçti. Mahallenin, komşuluğun ve de insana verilen kıymeti hep o mahalleler de gördüm.  Yani şimdi oturulan apartmanlarda insanlığa kıymet verilmiyor mu diye düşünmeyin. Elbet apartmanlarda da insanlığa kıymet veriliyor. Ama, o tek katlı evlerde konunun tadı ve iletişimin hali bir başkaydı.

Kapı çalınır, küçük bir çocuk elinde de bir kahve fincanı “beni annem gönderdi, misafir geldi de, evde kahve kalmamış koş komşudan iste dedi, ben de size geldim.”..

Dolu fincanla teşekkür ederek gider. “Olur a yarın da bizde kalmaz biz de onlardan isteriz.”

Yalnız o mudur yani kahve midir? Değildir tabi köfte yapacaktır, bayat ekmek lazımdır, ama onlarda kalmamıştır. Hiç aklına gelmemiştir gündüz soğan aldırmak, ama salata da soğansız olur mu, olmaz tabi,” koş komşudan varsa, bir tane soğan iste “denir çocuğa. O da koşar gelir, “Gündüz almayı unutmuşuz bir tane soğanınız var mı ?”  ile başlayan konuyu aktarır ve avucunda iri bir soğan ile koşturur gider.

Ve komşunun erkeği gelir bu sefer, “yahu soğuklar geldi geliyor,

şu soba borularını bir türlü denk getiremedim. Biliyorum bir yerinde yanlışlık yapıyorum ama nerede bilemedim, acaba bana yardımcı olabilir misin?.”

“Tabi komşum hemen geliyorum” dersin ve koşarsın.

Hani soğan verdiğin komşun vardı ya, küçük çocuk gene gelir . Annem “kokmuştur dedi” der ve içinde yeni kızarmış köfteler bulunan mis gibi kokan tabağı eline tutuşturup koşarak gider.

Ne zaman bizim sokağa gelsem, kokular karşılar kediden, köpekten önce.

Biliyor musunuz; her sokağın kendine has kokusu vardır. Mesela sokağınız Alsancakta ise ve aylardan da kış mevsimi ise haşlanmış kuru fasulye kokar.

Bizim o semtte bir şirketimiz vardı, o nedenle iyi bilirim.

Ben sadece evimizin olduğu sokağın kokusu ile iş yerimizin

sokağının kokusunu bilirim. Başkaları da kendi sokaklarının kokusunu bilirler eminim.

Çocuklar oynarken birinin başı delinse, ya da dizi kanasa sokakta ki komşular adeta seferber olur, kimi sarı toz koşturur, kimi tentürdiyotlu pamuk, bir diğeri de sargı bezi.

O zamanın sokaklarındaki komşuların böyle bir birlikteliği vardı. Hiçbir şey getiremeyen çocuğun başını okşar ve o yakıcı ilaç nereye sürülmüşse en azından “geçti, geçti “diyerek üfürürdü.

Bir komşunun evinden bir feryat yükselse, bütün sokağın önce kadınları sonra da ve gerekiyorsa gelen habere göre erkekleri devreye girerdi. O sokakta bir hafta radyo açılmazdı. Komşunun acısı varken, o bizimde acımız olurdu.  Komşunun helva karmasına bütün sokağın kadınları seferber olur, helvadan sonra mutlaka bir Fatiha duası okurduk.

Hala öyleyiz, biz ne gördüysek onu aynen devam ettiririz.Birinin oğlu sünnet mi olacak, bütün hanımlar görevlidir adeta. Biz erkekler masa sandalye taşırız, donanma denilen ampulleri bir köşeden, diğer bir köşeye döşeriz, sonra da ev sahibine sorarız “yapılacak başka bir şey var mı?” diye…

.Haliyle insan o sokağın sıcaklığını arıyor. Hadi mahalle bakkalına evinizin anahtarını bırakın da, “benim oğlan okuldan çıkınca gelip alacak” deyin, bu zamanda göreyim sizi…

Bakkal bütün sokağın girdisini çıktısını, sorunlarını ve  alacak verecek konularını zaten bilirdi. Biliyorsunuz o zaman sadece bakkal, kasap, eczane gibi yerlerde kumbaralı telefonlar bulunurdu. Yuvasına madeni parayı koyar sürgüsünü sürer öyle numarayı çevirirdiniz. Dolayısıyla konuşmalarınızın tamamını bakkal dinler, bir kısmını da o sırada bakkaldan alışveriş edenler dinlerdi. Zaten arayan da bizi bakkaldan arardı.

Biz o zamanlar birbirinin her şeyini bilen, kolektif hareket eden hayli kalabalık ve kocaman bir aileydik. Biliyorsunuz o yıllarda bir telefon 10 – 15 yılda çıkardı ve bir Anadol otomobil fiyatına el değiştirirdi. Gazetelerin küçük ilan sayfalarında, telefon alıp satanların ilanları her gün bayağı bir yer tutardı.

Çocuklar okuldan çıktıkları zaman, çantaları kale direği yapar, üst, üste sarılmış gazete kağıtlarından yapılan toplarla maç yaparlardı.

Açıkmış olan kendi evine gidip bir şeyler yer ve  gelirken de arkadaşına mutlaka bir yiyecek getirirdi.

Akşam oturmalarını hatırlıyorum da, o ne güzel bir hayattı öyle. Akşam üstü oldu mu, herkesin elinde bir hortum sokak yıkardı. Sonra süpürülür, kapının önündeki çöp tenekesine toplanan çöp atılırdı.

Şimdi onu evin içinde tutuyoruz. O tarihlerde, her gün çöpçüler kapıların önünden tenekeleri toplar, arabanın içine silkeler, tenekeyi de eve doğru fırlatırdı. Daha sonra, evin merdivenleri varsa, merdivenlere veya kaldırım üstüne hasırlar, kilimler, ot yastıklar taşınır ve yemekten sonra çıkıp orada oturulur, konu komşu ile yarenlik yapılırdı. İnsanlar sosyalleşirdi.

Bir kapı önünde yenilen kavrulmuş karpuz çekirdeğinden,mutlaka sağdaki ve soldaki komşulara da ikram edilir, tabak geriye boş gelmezdi.

Bilenleriniz vardır, dolu giden tabak iadesinde dolu olarak gelirdi, artık Allah ne verdiyse…

Bu arada çocuklarda saklambaç, körebe, istop, yakar top gibi oyunları oynarken, daha yetişkinler, gece karanlığından istifade göz süzer, mektup alışverişi yaparlardı.

Geleceğin pembe panjurlu evlerinin bir çoğunun temelleri o yıllarda atılırdı.

Biz küçükken büyüklerin konuşmalarını dinlemeye bayılırdık. Nedense o yılların modası mıdır, nedir, bütün anlatılanlar cin,peri, iyi saatte olsunlar, şeytan ve korku hikayeleriydi. Biz çocuklar artık korkudan bir birimizin içine girerdik adeta. Sokağın başında bir komşumuzu elinde filesi ile geldiğini görünce, elinden alıp evine kadar taşımak için arkadaşlarımızla adeta yarış ederdik. Öyle iyi niyetli çocuklardık biz…

Şimdikiler mi, hadi ben söylemeyeyim. Ama bizim mahallelerin çocukları gibi olmaları mümkün değil. Fakat bu zamane çocuklarının da bir özelliği var ki, takdire şayan elektronik konusunda bilmedikleri yok. Hele telefonundan bir şey soracak ol. Sana içini, dışını üç dakikada anlatırlar.

Ama ben onları hiç saklambaç, körebe, çelik çomak ya da meşe oynarken görmüyorum.Onlar adına üzülüyorum.

Gürol Tulunay

 

Bu çocuklar, çocukluk yapmıyorlar ki…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu