Sıradan biri ve sıradışı acılar

Genç kadının tespit edilmiş üstün zekası vardı. Yüzde 2 lik üst bölüm. Genç kadın da çocuk olmuştu hatta bebek. Bebekken bir süre babaanne ve anneanne baktı küçük kıza. İsteye isteye bakmıyordu babaanne. Kızın babasının tayini uzaklara çıktı anne kaldı evinde kızı ile.

Bir hafta anneanne geliyordu, bir hafta babaanne. Babaannenin bir yakını da torununa bakıyormuş da ona şunları bunları alıyorlarmış !

Oysa henüz aldıkları eşyaların taksitleri bile bitmemişti genç çiftin. Üstelik oğlu Ankara’da mecburi ev tutmuştu. İki ev kirası.. Gönülsüz bakınca bir gün henüz küçücük bebecikken yanına bir yastık koymadan bıraktı küçük kızı. Hareketli bebek döndü ve düştü baş üstü.

Annesi işten gelince de söyledi bebeğin düştüğünü. Hastaneye götürdüler. ‘’ 24 saat bekleyin’’ dedi doktor. Beklediler. 24 saat ,kafasında şişlik vardı . Biraz zaman geçince gözlerinin kaydığını ve az gördüğünü fark etti anne . Babaanne ‘’ serseriler üzüm gibi çocuğa hastalık buluyorlar’’ diye üste çıktı. Düşmeye bağlı olacağı aklına gelmedi .

Genç annenin kızı sezaryen ile doğmuştu ondan mı dediler ?

Kız büyüyordu. İzmir’den Ankara’ya taşındılar. Büyük bir hastanenin göz anabilim dalında baktırdılar çocuklarına. Çocuk nörolojisi de baktı. Zeka testini de rutin olarak yaptılar. “Özel eğitim alacak kadar ileri “dediler. Bazı bölümler 138 i bulmuştu.

6.5 yaşında beynin arka tarafında soğancığın yakınlarında zedelenme vardı. Az görüyordu. Baba ‘’ Aman annem duymasın üzülmesin’’ dedi. Düşmeye bağlı görme kaybını babaanne ölünceye kadar hiç duymadı.

İlkokula başlama yaşı geldi. Anne okul aramaya başladı. Küçücük yeni bir özel okul buldu .Sadece iki sınıflı idi ve de birinci sınıf 14 kişilikti . Sıralar tahtaya yakın. Okul başladı. Kız zehir gibi. İyi bir sayısalcı.  Öğretmeni çağırdı bir gün. Sınavda hiç işlem yapmadan matematik sorularını çözmüş ve sadece sonuç yazmıştı. “Bunca senelik meslek hayatımda ilk defa gördüm böyle bir şey” dedi .”İkinci sınıfa alalım” dediler anne kabul etmedi.

Sınıflar büyüdükçe işler zorlaşmaya başladı. Tahtadan görüp deftere yazmak büyük okullarda sınıfa yemekhaneye servislere ulaşmak… Her şeye rağmen Ankara’nın en iyi kolejlerinden birinde eğitimine devam etti. Fen Lisesi’ni bitirdi. Üniversite sınavları geldi dayandı. Rapor aldılar ve de okutman istediler. Okutman kimlerdi? Emekliliği gelmiş çoğu lise mezunu insanlar .Küçümsemek değil o okutmanlar soruları okuyamaz bile. Çocukları düşünmüyorlar. Anne direndi. Çalmadığı kapı kalmadı.

Sonunda ikinci basamak sınavlarında az görenlerin ve görmeyenlerin tüm okutmanları değişti. Kız iyi bir okul kazandı. Bitirdi de…

Üniversitede büyük sıkıntılar yaşadı. Veee o yıllar epilepsi ile tanıştı. Bunca zorluğa dayanamadı zedelenmiş beyni atak da geçirmeye başladı. İşsiz yıllarının ardından memur oldu.

Mutlu son mu ? Hayır öyle bir dünya yok. Çocukların akran zorbalıkları şekil değiştirdi. Onca emek onca zorluk.. Eğitimle her zorluk aşılıyor mu ? Aşılmıyor. Genç ve güzel bir kadın olmuştu. Uzaktan bakan sorunlarını anlamıyordu bile. İşyerinde hak etmediği ayrımcılık, küçümseme.. Daha neler neler..

Yalnızlığa ve işsizliğe mahkum merdiven altı bir odada tek başına…

Bunun adının açık açık mobbing olduğunu bile bile yaşamaya çalışıyor !

 

Nadide Apaydın Akbulut

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu