Kendimize/Kendime Otopsi

Arada kendimize döneriz, kalbimize hapsettiğimiz duygular, renkler, üzüntüler, pişmanlıklar…Zamanla öyle bir irine döner ki ya patlatacağız akacak ya da görünmez bir silahı kalbimize sıkacağız bu iş toptan bitecek. Yaşamın ince çizgisinde kendimize yolculuk zamanıdır… Dairenin kenarları yıllardır birleşmek için koşturup duruyor. Mesafe kapandı kapanacak ,dairenin kanatlarını itemiyorum bile, yaklaşıyor…

Ya her şeyi bırakıp içinde kaybolacağım ya da o çok kısa kalan aradan çıkacağım. Nefes alacak temiz hava için çok az zaman kaldı. Denizler karalar bitti bir bulanık pislik çukuruna dönüştü. Elleri kolları bağlı ayağımda yılların kalınlaştırdığı taş ile dibe çöküyorum. Boğuluyorum. Her yaraya bir isim takan psikologlar buna tükenmişlik sendromu diyorlar. Neden tüketilmişlik değil de tükenmişlik diye sorgulayın bakalım ?

Bir kadın kalbinde sadece kendisini mi biriktirip saklar? Kadındır, doğurandır üretendir, çözümleyicidir de bazen tüm gücüne karşı keserler nefesini. Hele ki başka yaralı kadınların çektiklerini de hissedebiliyorsa ? Yaralarını görüyorsa ve de gücü yetmiyorsa elini uzatmaya. Kendi yaralarına bile yetmiyorsa gücü , kırıksa kolu kanadı neylesin ! Ya çocuklar ? işte orası bam teli. Çırpınır çırpınır çıkamazsa işin içinden ne psikolog fayda eder ne de ilaçlar. Birikir yine içinde karanlıklar irine dönüşür. Kaynar zift kazanı gibidir kalbi. Kendi görür başkası görmez.

Sivil toplum kuruluşları vardır. Kimi kendine çalışır hani biz varız bunları yaparız (mış) gibi, kimi de gerçekten uğraşır da kendi çapında başarır. O derinleri görmek için kalplerdeki kara bataklıkları çözmek gerek. Kabukları kırmak gerek. Herhangi bir kadın, boylu poslu veya minyon ya da şişman veya sıska. Yaş almış veya genç yine de güçlü görünüyor. Görünmek zorunda. Hatta cengaverlik de var gibi hatta amazonluk. Eştir, annedir, abladır kardeştir ya da sokaklardan isimsiz biridir, hiçbiridir.

O hiçbiri kadın bakar bazen sadece kendini görür çocukken ve de gençken uğradığı zorbalıkları. Anne baba dayağı, yokluk, değersizleştirilmişlik, ailenin kardeş ayrımları. Ellerinin üstündeki seneler boyu kardeşinin çırmıkladığı yaraların sadece kendi gördüğü izleri.. Sessiz kalan anne, görmezden gelen baba…

Kadın bir kez doğar da bir kez mi ölür ? Ölür mü öldürürler mi orası da var işin. Tam daire kapanacakken bazen kapansın bitsin der, bir avuç ilaca bakar, bir kurşuna ya da bir kamyonun önüne atlamaya ( Belki de birkaç kez yenilip denemiştir başaramamıştır o da olasılık dahilinde).

Sonra tam o anda bir ses duyar” anne” diyen evladının sesi olabilir. Ya da çok sevdiği bir ağacın baharda açtığı çiçeklerin tomurcuklarının kimsenin duymadığı açılış sesleri, çok sevdiği tertemiz akan bir küçük derenin sesi. Her sene çiçekler yok olur sonra yine açar der kadın. O dere de benim için akar durur der. Silkelenir, o ses var ya o ses hani “anne” diyen ses işte o ses bambaşkadır, mucizedir. Duyduğu duyacağı en güzel melodidir, en büyük güçtür yaşama yeniden başlatan. Baharda açan en güzel çiçektir anne diyen evladın sesi.

Tükenmişlikler için çoğu zaman umut u sestedir.Dairenin bir ucunu inatla kapatmayan da o sestir..Kadın hele ki anneler evlatları için küllerinden doğar durur. Ve ” An Gelir”..

‘Hiçliklerden bir kadın, dibe çöker. Hiçliklerden bir kadın dipte saplanır. Etrafı hiçliklerden kadınlarla doludur dipler. An gelir öyle bir kırılmışlık yaşar ki artık evlat sesi de duyulmaz olur. O an hem kendini hem de ardında kalacak çocuğu da alıp bilinmezlere, dönülmezlere gitmek ister. Hani elinden gelse hepimiz birden ölelim deme noktası…

Kadını yok sayan mal sayan zihniyet itmiştir, gücü elinden zorla alınan kadın çökmüştür .Sonuç hayatın zalimliğidir. İki yüzlülüğüdür. Dönecek ardını yaslayacak aile yoktur, koruyacak kollayacak kuruluşlar azdır ya da yoktur…

Afgan kadınlarını düşünün şarkı söylemek de yasaklandı. Eğitim hakları hatta pencereden bakma hakları bile kalmadı. Bizim ülkemizdeki tarikatlar, cemaatler , medrese eğitimine dönüş hatta hilafet istekleri , peçe ve çarşaflı kadınların çoğalması, çocuk gelinler, imam nikahlı evlilikler, yükselen şiddet ve kadın ölümleri..

Bunun adı tükenmişliktir. Çalışan kadın güçlüdür deriz ya bakın o da şüpheli. Çalışan kadın parasının sahibi mi sanıyorsunuz ? Çoğunun emeğinin bedeli elinde alınır. İşte çalışır evde çalışır. Yetmedi ” sen kadına benzemiyorsun , bakımsızsın öylesin böylesin ” diyerek aldatılır da. Aldatılmanın ucuz kılıfı da hazırdır. Üniversite mezunu olup çalışan ve de moraran gözünü “kapıya çarptım” diyerek saklayanları da gördüm. Kadının kadına şiddeti var ki ona girmeyelim.

Sonuç: Kadınlar bitiyor, bitiriliyor. Tükeniyor. Belki ben gibi, belki sen gibi belki biz gibi… Derin bataklıklarda çırpınıp duruyoruz. Daire ha kapandı,ha kapanacak ..Az kaldı !

Nadide Apaydın Akbulut

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu