İzmir’de kahvehane kültürü
İzmir’in 16. yüzyılla birlikte ticari çekim merkezi haline gelmiş olması şehre sosyal ve kültürel açıdan çeşitlilik getirmiş, mevcut Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi mahallelerine bir de Levantenlerin oturduğu Frenk Mahallesi eklenince tam anlamıyla bir mozaik şehir olmuştu.
19.yüzyıla gelindiğinde bu farklı etnik gruplar faaliyet gösterdikleri bölgelerde gruplanarak, kendi isimleriyle anılan mahallelerde yaşamaya başlamış, kültürel ve sosyal alışkanlıklarına uygun olan yaşamlarını kurmuşlardı. Bu durum bir araya geldikleri mekânlarda da çeşitlilik yarattı. Alsancak-Kordon çevresinde daha çok kafe kültürü gelişirken, Türklerin yaşadığı iç mahallelerde kahvehane kültürü doğmuştu.
Ancak Kurtuluş Savaşı, Büyük Yangın ve Nüfus Mübadelesi gibi olaylara bağlı olarak önemli değişimler yaşandı. Kafe ve kahvehanelerin işletmecileri değişmiş olsa da dış dünyaya açılan Kordon’da eğlence ve kafe kültürü, iç kesimlerde ise kahvehane kültürü varlığını sürdürmeye devam etti.
İzmir’in önemli bir ihracat limanı olması nedeniyle demiryolu yapılmadan iç bölgelerde yetiştirilen zirai ürünler ile bazı ticari mallar limana kervanlarla geliyordu. Balıkesir- Akhisar- Aydın- Manisa yönünden gelen kervanlar, Kemer’deki Kervan Köprüsü’nden geçerek Kemeraltı’na varırlardı.
İşte, o dönemlerde ticaret ile uğraşanların buluşma, iş görüşmesi yapabilme ve dinlenmelerine imkân sağlayan geleneksel Türk Kahvehaneleri özellikle iş yoğunluğunun yaşandığı Kemeraltı çevresinde yapılanmıştı. Bunların da çok büyük bir bölümü perakende alışverişin ve ticari hareketin yoğun olduğu Anafartalar Caddesi ya da bu caddeye açılan sokakların üzerindeydi.
Zaman içinde yönetim merkezlerinin oluştuğu giriş bölümünde de büyük kahvehaneler görülmeye başlandı. Seyrek olmakla birlikte depo ve hanların bulunduğu bölgede ise Amele Pazarlarına[1] dönüştürülmüş kahvehaneler bulunurdu. Ayrıca otellerin alt katlarında da kahvehaneler vardı. Hacı Ali Paşa, Ragıp Paşa, Hacı Hasan Paşa, Hacı Sadullah, Meserret, Gaffarzade, Askeri Kıraathane[2] bunlardan bazılarıydı.
Kahvehaneler bulundukları yerlerin özelliklerine göre şekil alırlardı. Perakende satışın yoğun olduğu yerlerde çay ocakları; han ve depoların yoğun olduğu yerlerde esnaf kahvehaneleri; merkezi yerler ve yönetim binalarının yakınlarında ise misafir ağırlama özelliği olan kahvehaneler yer alırdı. Ayrıca buradaki kahvehaneler şehir dışından gelen ve aynı gün dönme imkânı olmayan üretici ve pazarcılar için de konaklama yeriydi.
Kemeraltı’daki kahvehaneler Osmanlı pazar yerlerinin tipik kahvehanelerinin özelliklerini taşıyordu. Tente altlarında ve sokağa doğru yayılmış, fazla geniş olmayan, küçük pencereli, alçak masa ve tahta taburelerde oturulan kahvelerde tavla oynanır, nargile içilirdi. Ayrıca kahvehaneler de mahalleler gibi, Deveciler Kahvesi, Müzisyenler Kahvesi, Hamallar Kahvesi, Badanacılar Kahvesi gibi adlarla anılıyordu. Bu gibi işleri yapanlar da kahvehaneleri iş yeri gibi kullanıyorlardı. Örneğin siz bir hamala ya da badanacıya ihtiyaç duyduğunuzda oralardan buluyordunuz.
Odun kömürlü bir kahve ocağı, fincan ve cezvelerin dizili olduğu küçük bir tezgâh, yanında bir lavabo ve çeşmesi, birkaç küçük taburesiyle hizmet veren ve çevresindeki dükkânlara çıraklar yardımıyla servis yapan sokak kahvecilerini de söylemeden geçmeyelim.
Liman çevresinde ise genellikle Avrupalı tüccarlara hitap eden kahvehaneler varken, kervanların şehre girdiği Kervan Köprüsü’nün etrafında da çoğunlukla Türkler tarafından işletilen kahvehaneler vardı. Köprünün hemen yanı başındaki kır kahvehaneleri şehrin dışından gelenlerin rağbet ettiği yerlerken, yerli halk açısından da önemli bir mesire yeriydi. Daha ziyade üst düzey kişiler hafta sonları buralara aileleriyle gelir, sohbet ederken kahve ve nargilelerini içerlerdi.
Yabancı gezginler de bu kahvehanelere çok ilgi gösterirlerdi. Hatta bir gezgin, Kervan Köprüsü yakınındaki Meles Çayı üzerindeki kahvehaneleri şiirsel bulduğunu yazmıştı. Richard Robert Madden isimli bir başka gezgin ise “İzmir, dünyada kahvenin en güzel servis edildiği bir kahve diyarıdır,” demişti.
Kahvehaneler daha sonra 20. yüzyıl gezginlerinin notlarında da yer aldı. 1911 yılında Tarihçi Melchior Thamm, bir İzmirli’nin kendisine Meles kenarındaki kahvelerde, çınar, badem ve limon ağaçları altında çubuk çekip, nargile içtiklerinden söz ettiğini, ancak bu manzarayı görme fırsatı bulamadığını belirtmişti.
Günümüzde artık bu bölge ne yazık ki o eski özelliğini taşımıyor.
Ancak, Cumhuriyet Dönemi’nde Konak, Çankaya, Basmane, Kemeraltı gibi ticari hayatın yoğun olduğu yerler olduğundan kahvehanelerin alışılagelmiş fonksiyonları küçük değişikliklerle devam etti.
İzmir’in merkezinde olduğu gibi ilçelerde de kahvehaneler meydanlarda ve çarşıların bulunduğu yerlerde yoğunlaşmıştır. 19. yüzyıl ortalarında Karşıyaka, İzmir’den Menemen’e gidecekler için bir aktarma merkezi durumundadır ve burası yolcularına hizmet veren kahvehaneleriyle tanınmaktadır. Karşıyaka’nın bir sayfiye yeri olmasıyla kahvehaneler, özellikle rıhtım çevresi ve çarşı girişinde yoğunlaşmıştır.
İzmir güneşli bir şehir olduğu için kahvehanelerin dikkat çekici bir özelliği de daha ziyade çınar, servi, asma gibi ağaçların gölgelerinde kurulmuş olmasıdır.
Günümüzde de başta Kemeraltı olmak üzere Bornova, Buca, Karşıyaka, Gaziemir gibi birçok ilçenin ticari merkezlerinde bu tür kahvehaneler var. Örneğin; Bornova çarşısının içindeki Viraneyi Şahane Kahvehanesi 120 yıllık bir mekândır ve özellikle çarşı esnafının ve çalışanların uğrak yeridir…
Geçmişte kahvehanelerin bazı geleneksel gösteriler açısından da önemi büyüktür. İzmir’de özellikle Ramazan aylarında Karagöz gösterilerinin düzenlendiği, saz heyetlerinin konserler verdiği Tilkilik Kahvehaneleri önemli bir yere sahip olmuştur. Kahvehanelerde sergilenen özel Ramazan eğlenceleri Cumhuriyet Dönemi’nde bir süre devam etmiş, ancak günümüzde sahne sanatlarına ilişkin mekânların açılmasıyla bu işlevi ortadan kalkmıştır.
Hazır yazmaya başlamışken, biraz da günümüze uzanıp, Hisar Camisi çevresinde yaz demeden kış demeden, yürümekten yorulmuş, yazın sıcaktan bunalıp serinlemek, kışın ise soluklanmak isteyenlerin oturabilecekleri açık hava kahvehanelerinden söz etmeden de geçmeyelim.
Burası Hisar Camisi ile Fevzi Paşa Bulvarı arasında kalan bölgedir. Zamanında buradaki kale nedeniyle “Kaleiçi” olarak da anılmıştır. Şimdilerde ise İzmir’in en keyifli ve cazibeli yerlerinden biridir.
Mevsim çiçeklerinin ve süs bitkilerinin her çeşidinin bulunabildiği, yemekçilerin, kahvelerin ve hediyelik tezgâhların oluşturduğu renk cümbüşlü masalsı dekoru ile hem alışveriş yapılabilecek hem yemek yenilebilecek hem de kahve içerken keyifli vakit geçirilebilecek hoş bir yerdir. Burada kahve ısıtılmış kumda doğrudan fincanda pişirilerek, tabağındaki lokum ile sunulur. Kahvelerini keyifle içen insanlar, o sırada Romanların yaptığı o neşeli müziği de dinleme şansına sahip olur.
Günümüzde Hisarönü’nde kahvehane olarak varlığını sürdürmekte olan Bayciğit, Kemeraltı’nın en eski kahvehanelerindendir. Şu anki yerinde 20. yüzyıl başlarında küçük bir hamal kahvesi olduğu söylenir. Daha sonra Mahmut Bayciğit isimli bir girişimci 1930’lu yılların başlarında aynı yerde, Kızlarağası Hanı duvarının dibindeki çay ocağını kurmuş, daha sonraki yıllarda da geliştirmiş, ünü şehrin, hatta ülkenin dışına kadar yayılmış. Ayrıca cami yakınında olması nedeniyle namaz vaktini bekleyenlerin de zaman geçirdikleri bir mekân olmuş. Bu mekân, eski işlevlerinin bir kısmını devam ettirmekle birlikte, günümüzün ihtiyaçlarına göre kendini yenilemiş, özellikle son yıllarda yiyecek hizmeti de vermeye başlamış, kokoreç, döner, kumpir ve söğüş de yenilebilecek bir mekân olmuştur.
Yazımın sonuna geldiğimde, 90’lı yıllarda Raks Firması’nda çalışırken her sabah Pasaport İskelesi’nde inip, hemen karşısındaki simitçiden simit ve peynirimizi alıp, çay eşliğinde kahvaltımızı ettikten sonra üzerine bir de kahve içerek, işimize koşa koşa yetiştiğimiz, öğle tatillerinde yemek sonrası tekrar uğradığımız, akşamüstü iş çıkışı vapur beklerken kısa bir mola verdiğimiz İzmirli’nin Kahvesi’ni de anmadan geçemeyeceğim. Nargile tutkunlarının da değişmez mekânı İzmirli’nin Kahvesi artık yok…
Ne güzel yerdi… Sevgi ve özlemle anıyorum…
Semra Yeşil