Bir zamanların kordonu ya da eski liman

Sizlere bizim zamanımızdaki 1960-1970 yılları arasındaki Kordonumuzdan,

özelikle Piyer ile Pasaport arasından bahsetmek istiyorum. Bizim yaştakilerin veya bizim civarımızda yaşa sahip olanların çok iyi bildiği, bir limandı eski liman. Şimdiki gibi, kenarda unutulmuş bir yer değildi. Böyle boş bir yer de değildi.

Mendirek ile Pasaport arasındaki bölge Eski Liman diye andığımız kısımdı ve çok, ama çok işlek bir limandı. Eski liman ve kordonumuz, esas olarak 1800 – 1900 yıllarında çok yoğun olarak yaşadı. O her zaman hareketli ve dolu, dolu bir limanı sergilendi bize kendi içinde.

Eski liman dediğimiz yer, hınca hınç doluydu. Geminin biri çıkarken ikisi girmek için sıra beklerdi. Çektirmeler, bu limanların en cefakar tekneleridir. Geniş karınları ile fırtınalara göğüs gerer, kah yelkenle, kah motorla yolculuklarını tamamlarlardı.

Adeta limana biri girer ve limandan biri giderdi, gemiler de aynı yere demirler, yük indirir yük alırlar ve iki at koşulmuş at arabaları ise aldıkları yükleri Fevzi Paşa Bulvarı’ndan kentin iç taraflarındaki fabrikalara veya depolara taşırdı. Hemen kordonda bulunan depolara ise, gemilerden veya çektirmelerden yükü sırtına alan hamallar ince kalas üzerinden adeta cambazlık yaparak aktarırlardı. Bu aktarma sırasında düşecekler diye çok korkardım. Bütün taşıma işi o dar kalas üstünde koşturularak yapılırdı.

Bizim zamanımızda iç liman (eski liman) hala eskisi kadar olmasa da çalışırdı ve Samsun, İzmir, Ege, Ankara ve diğerleri gibi vapurlarımız yolcularını buraya indirir buradan alırdı.O zamanlar ülkenin limanlarına olduğu gibi, Ege ve Akdeniz limanlarına da yolcu taşınırdı, ama sonrası yok. Gemiler teker, teker elden çıkarıldı satıldı, kimisi de jilet olmaya gitti. Ayni Yavuz gibi. Oysa onun gibi olan Yunan Averof zırhlısı Pire limanında müze görevini yerine getiriyor.

Yani eskiden bugünkü gibi kordonumuz yalnız değildi. Her zaman 20, 30 teknenin yanaştığını, yük indirip aldığını lise çağlarımda görürdüm (1963 lü yıllarda).

Arkasından çektirmeler tarafından kullanılmaya başlandı, onlarda hafif tonajlı yükleri taşırlardı. Daha sonrasında ise, İzmir ve civarında tutulan balıkları taşıyan balıkçı tekneleri sabahları günün balığını Kordon’a getirirler, anlaşmalı restoranlarına teslim ederlerdi. O tarihler henüz trançaların körfezden bol olarak tutulduğu ve bol yendiği zamandı. Onların dışında yelkenli tekneler, yatlar, özel motorların da kıçtan kara bağlandığı yerdi Kordon ve eski limanımız.

Bir aralar İzmir Ticaret Odası mendirek alanını yat limanı yapmak için ihaleye girdi ve “İç limanda marina kuracağız” diye gazetelere, televizyonlara Ticaret Odası’nın eski başkanı açıklamalar yaptı, demeçler verdi, röportajları çıktı. Ben kendi adıma çok sevindim. Artık denizle barışıyoruz, nihayet yüzümüzü denize dönme zamanımız geldi diye düşünmüştüm. Ama, şimdi 2023 yılındayız sizlerin de bildiği gibi hiçbir şey yapılmadı.

Nedenini ben de merak ediyorum. Bir engel mi çıktı bilmiyorum…

Siz o zamanlar pasaporttaki kahveleri görecektiniz. Deniz kenarında bile masaları vardı ve bidonlar içine ağaççıklar, çiçekler dikmişlerdi. Hele gurup vakti, orada bir çay içmenin zevkini ben size dile getirsem yeterli olmaz diye düşünürüm. Ayni anda bir de Karşıyaka vapurunun yolcu indirdiği olurdu ki seyrine doyum olmazdı.

Bu anlattıklarımın içinde kordonun Arnavut kaldırımı üstünde tıkırtıları hiç kesilmeyen faytonlarını da katmam lazım. O tarihlerde hayli bir fayton filosuna sahiptik.

Arkadan da bir ses duyulurdu, ‘Balçova Buz Badem’ diye buzlara yatırılmış Balçova’nın diş bademlerini satanlar da geçmeye başlarlardı. Bu arada nargileciler çoktan yerlerini almış, nargile takımları önlerine konmuş ve nargile fokurdaması da kulaklara, kokusu da burunlara gelmeye başlamıştı. Onların saatler boyu sürecek sohbetleri başlamıştı. Bu sohbet esnasında mutlaka hükümeti bozup ve tekrar kurmaları günlük sohbetin bir parçasıydı

.Lise çağında gecenin saat 23 de okuldan çıktıktan sonra Kordon’dan Atatürk Meydanı’na kadar sohbet ede ede yürürdük. Eğer bir yabancı ülkenin askeri filosu bizim körfezimizde konuksa bütün pavyonlar ve barlar neredeyse 24 saat görev yaparlardı. Şimdi bar, pavyon mu var?

Yabancı bahriyeliler için Kordon’da tezgah kuran roman vatandaşlarımız bir sürü incik, boncuk, üçüncü sınıf halıları buralara serer ve duvarlara da İzmir ile ilgili resimler biblolar, heykelcikler, ucu kıvrık pullarla işlenmiş kadın terlikleri, dansöz kıyafetleri, elbiseler ve baskılı fanilalar, çok iri ahşap tespihler sergilenir ve kırık dökük İngilizceleri ile mallarını satmaya çalışırlardı.

Barlardan çıkan sarhoş bahriyelileri de gemilerine en yakın noktalara taşıma işi faytonlara düşerdi. Bu kordon boyunca her donanma geldiğinde görülen bir manzaraydı. Ama çok cıngıl olduğunu da söylemeliyim. Büyük bir keyifle okuldan eve dönerken izlerdik.

Bugünkü Piyer o zamanlar balık haliydi ve önünde kurulan tezgahlarda balık ekmek satılırdı. Gündüz ise bir balık pazarıydı. Otobüslere binmek için gelenler alış veriş yaparlardı. Saat kulesinin oralarda bizim ‘sisli geceler’ adını taktığımız bir adem kişi hemen deniz kıyısında ters çevrilmiş ve ıskartaya çıkmış kayık altında yaşar, şarabını şişeden ve mezesiz olarak içer, genizden gelen bir sesle sürekli konuşur ama hiçbir söylediğinden bir şey anlamazdık. Fakat her akşam okul çıkışında önünden geçer ve onunla selamlaşırdık…Onun yattığı ters çevrilmiş kayığın bulunduğu yerde bugün İzmir Büyükşehir Belediyesinin yıktırılan binası bulunmaktadır.

Sizlere aklımda kaldığınca Atatürk Meydanı ile Pasaport binası arasında bulunan Kordonu anlatmaya çalıştım. Ama bu İzmir, bu Kordon daha çok su kaldırır, bana ve benim gibilere daha çok anıları yazdırır…

Gürol Tulunay

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu