Bilgisayar daktiloyu unutturdu

 

Şimdiki nesil daktiloyu tanımaz, iki renkli şeridini bilmez, harflerin içine kağıt kalıntıları biriktikçe iğne ile temizlemeyi hiç bilmez.

 

Biz, yani, bizim nesil daktiloyu çok kullandık. Benim daktilom kütüphanemde hala saklanır. Bana uzun yıllar hizmet eden bir ‘Olivettim var. Hatta Balçova Belediyesi’nin ‘Bellek Evi’ne fotoğraf makinelerimin çoğunu verdim ama daktiloma kıyamadım.

 

Ara sıra selamlaşıyoruz. Sessiz hal hatır soruyoruz…

 

Biliyor musunuz diye soracağım ama, tabii biliyorsunuzdur. Bu daktilo bize kalemi unutturmamış mıydı?. Aklımızdan geçeni bir çırpıda kağıda geçirmiyor muyduk?

O zamanlar biz pirintır ya da çıktı veren aletleri bilmediğimiz için çok nüsha için kopya kağıdı kullanırdık. Onlar ince bir karton kutuda A4 büyüklüğündeki muhafazasının içinde dururlardı. Tabi bu kopya kağıtlarının elleri boyama gibi de bir kötü huyu vardı.

 

Okuduğumuz okul Akşam Ticaret Lisesi’nde daktilo dersi ve de kursu vardı. Biz eşimle beraber daktilo tuşlarına bakmadan 10 parmak daktilo yazmayı orada öğrendik.

 

Karşımızda tahtada şeması dururdu ve hiç bakmadan yazardık. Ben şimdi diz üstü tabir edilen bilgisayarımda ancak dört parmak yazabiliyorum.

 

Nice gazeteciye, nice yazar ve şaire hizmet ettikten sonra, arzuhalciler de onun sayesinde ekmek paralarını çıkardılar. Şimdi itiraf etmek gerekiyor çok gürültülü bir yazı makinesiydi. Hele bazıları neye kızmışsa öfkesini daktilo tuşlarından çıkarırdı.

 

Hatırlar mısınız? Arzuhalciler yazı yazdığı kağıt uçup önüne gelmesin diye onları bir tahta mandalla tutturur uçmasın diye ağırlık yaparlardı.

 

Artık ne o ihtişamlı, gürültülü daktilolar kaldı, ne de Kardıçalı Hanı’nın altında zemin katta tamir yapan daktilo tamircileri. Onlara “daktilo doktoru “ diyorduk.

 

Biliyorsunuz, eskiye nur yağmıyor…

 

Gazetelerin içinde ilk Yeni Asır Gazetesi bilgisayara geçmişti. Giriş kapısından sonra birkaç basamak çıkınca duvarlarda bilgisayar kullanan gazetecilerin büyük boy fotoğrafları vardı. Eren Güneş’in fotoğrafını anımsarım. Dinç Bilgin’in yaptığı bu atağın tutmayacağı konusunda diğer gazeteler hem fikirdi. Ama çok geçmeden onlarda ayni yoldan yürüdüler.

 

Epey sonra bilgisayar evlere de girdi. İlkleri kabaydı ve büyüktü. Koca bir ekran ve kablo ile makinaya bağlanan klavyesi ve kenarda duran koca bir kasası vardı.

Elin oğlu malını satmak için sürekli daha küçüğünü yapma peşindeydi. Daha sonra diz üstü bilgisayarlar geldi. Tamam ilkleri büyüktü ama, şimdikileri neredeyse minicik oldu.

Yeter mi yetmez, onlardan da sonra tabletler arzı endam etti. Bu yarış nereye kadar sürer bilmem. Sonra da akıllı telefonların da içine girdiler, yani bu işin ucu bucağı yok.

 

Ama bize de bu yaşlarda bu aleti iyi, kötü öğrettiler ya, pes doğrusu.

 

Ünlü sanatçı Nurhan Damcıoğlu nun ‘Daktilo’ adlı bir kantonsunun da olduğunu yazıma eklemeliyim.

 

Size bir şey söyleyeyim mi? Ben daktilo ile yazı yazmayı, şaryosuna kağıt takmayı, eskidikçe şeritlerini değiştirmeyi özledim ve arıyorum…

Gürol Tulunay

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu