Sır perdesinin sarmaladığı mistik “Barnabas Müzesi”
Muhteşem atmosferiyle ve geçmişten taşıdığı nefes kesici hikayesiyle dikkat çeken, Hıristiyanlar kadar Müslümanların da ilgisini uyandıran kutsal aziz Barnabas’ın himayesindeki çok asırlık tarihin canlı şahidi Manastır’ın ev sahipliğindeki Müze, Kıbrıs’ın yaklaşık 11 bin yıllık tarihinin ve zengin kültürel mirasının izlerini barındırıyor..
Antik çağlardan modern sanata, arkeolojiden bilim ve teknolojiye kadar birçok farklı temayı ve konuyu barındıran müzeler, geçmiş değerlerin koruma altına alınması, günümüze ve geleceğe ışık tutması, aynı zamanda toplumların kültürel, sanatsal, tarihsel ve bilimsel gelişmesine katkı sunan kurumların başında geliyor.
Kültür varlıklarının tanıtılması ve tarihi eserlerinin korunmasını sağlayan müzelerin önemini vurgulamak amacıyla UNESCO tarafından 18 Mayıs Müzeler Günü ilan edildi. Bu özel gün dünyada 1977, Türkiye’de 1982 yılından itibaren kutlanmaya başladı. Müzeler Günü’nde Uluslararası Müzeler Konseyi’nin (ICOM) üyesi olan Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türkiye’deki tüm müze ve ören yerleri girişleri ücretsiz yapılarak, dünya kültür mirasının korunması ve müzeciliğin tanıtılması amaçlanıyor.
TÜRKİYE’DE 500’E YAKIN MÜZE BULUNUYOR
Sergiledikleri eşsiz ve birbirinden değerli eserlerle ziyaretçilerini tarihin derinliklerine doğru keyifli bir yolculuğa çıkaran, antik medeniyetlerin yaşamına tanıklık ettiren ve büyüleyici kültürel mirasların keşfedilmesine ışık olan müzeler, ziyaretçilerine aynı zamanda görsel şölenlerle dolu bir deneyimin kapılarını aralayarak, keşfetmeyi sevenlerin vazgeçilmez durakları oluyorlar. Dünya Müzeleri Raporu’na göre, dünya çapında 33 binin üzerinde müze yer alıyor. Ülkemizde ise Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2022 yılına ilişkin “Kültürel Miras İstatistikleri” raporuna göre aralarında Avrupa’da yılın müzesi ödülünü de kazanmış 211’i Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, 341’i ise özel müze kategorisinde toplam 522 müze yer alırken, 144 de ören yeri bulunuyor. Barındırdıkları değerlerle kültür ve tarih meraklılarına ev sahipliği yapan müze ve ören yerleri her yıl ağırladıkları milyonlarca yerli ve yabancı ziyaretçileriyle de ülkenin tanıtımına ve ekonomisine katkı sunuyorlar.
En az Anadolu kadar eski bir tarihi olan, birçok uygarlık, devlet ile kültürün izlerini taşıyan Kıbrıs Adası’nın kuzey kısmında yer alan 15 müze de adanın medeniyetler tarihine ışık tutuyor. İlk medeniyet ateşinin yakıldığı Neolitik yerleşim yerleri, Roma döneminin görkemini yansıtan antik şehir krallıkları, Haçlı Seferleri’nin sığınak yeri, Fransız hanedanlarından Lüzinyan’ların en ihtişamlı ülkesi, Venedikli tüccarların doğudaki en önemli limanı ve Osmanlı’nın Doğu Akdeniz’deki en güçlü kalesi olan Kıbrıs Adası’nda, varoluşundan itibaren tarihinde etkin olan uygarlıklar kendi kültürlerine ait izler bırakarak ada kültürünü zenginleştirmişler. Kıbrıs’ın yaklaşık 11 bin yıllık tarihi ve zengin kültürel mirasının izleriyse adanın her tarafına yayılarak, ona kattığı eşsiz güzelliklerle tarih tutkularını cezbederken, turistleri de kendine hayran bırakıyor.
BARNABAS MANASTIRI VE İKON MÜZESİ BİRÇOK ARKEOLOJİK ESERİ BARINDIRIYOR
Mısır, Hitit, Grek Kolonileri (Aka ve Dor), Fenike, Asur, Pers, Büyük İskender, Roma, Doğu Roma (Bizans), İslam Devleti, İsaac Comneneus, İngiliz, Tapınak Şövalyeleri, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve Britanya devletlerinin himayelerine veya hakimiyetlerine girerek medeniyetler beşiği olan adanın zengin kültürel mirasının bir kısmı KKTC Gazimağusa’daki Salamis harabeleri civarında bulunan Kraliyet Mezarları yakınındaki 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan St. Barnabas Manastırı ve İkon Müzesi’nde sergileniyor. Salamis doğumlu Hristiyan Azizi Barnabas’a ithaf edilen ve tarihi MS. VII. yüzyıla dayanan Manastır’ın odalarında Kıbrıs’ın Neolitik Dönemi’nden Roma Dönemi’ne kadar geniş bir tarihsel süreçteki arkeolojik eserler, içinde yer alan Ortaçağ dönemi Ortodoks Kilisesi’nde de 18. yüzyıldan kalma zengin bir ikon koleksiyonu yer alıyor.
İhtişamlı taş duvarları, ikiz kubbeleri ve freskleriyle Bizans dönemi mimarisinin güzel bir örneği olan ve günümüze dek iyi korunan Klasik Hıristiyan unsurları ile Gotik etkiler bulunan pitoresk Manastır’ın yaklaşık 100 metre ilerisinde de Manastır’a adını veren Aziz Barnabas’ın mezarına ev sahipliği yapan bir mozole şapel bulunuyor. 19. yüzyılda inşa edilen ve mezar odasına 14 basamaklı taş merdivenle ulaşılan, girişinde sağ tarafta St. Barnabas ile Hz. İsa’nın ikonları asılı olduğu bu şapelde Hristiyanlar hala Aziz Barnabas için dualar etmeye ve bayramlarını kutlamaya devam ediyorlar. Özellikle 11 Haziran Aziz Barnabas Bayramı gününde ziyaretçiler saygılarını sunmak için şapele akın ediyor. Kilise, avlu ve üç yanında bulunan bir zamanlar papazların yaşamış olduğu odalardan oluşan ve en son rahipler terk edip gittikleri 1976’dan bu yana değiştirilmeyen tarihi Manastır, günümüzde yaklaşık 5 odası ve içindeki ana kilise salonuyla arkeolojik ve dini sergilerin etkileyici birleşiminden oluşan bir müze olarak misafirlerini ağırlıyor.
BAŞLI BAŞINA FARKLI BİR AMBİYANSA SAHİP MÜZE
Başlı başına farklı bir ambiyansa sahip İkon Müzesi’nin arkeolojik eserlerin sergilendiği bölümünde; kronolojik sıraya göre sınıflandırılmış farklı tarihi dönemlerde bulunan çanak çömlekler, topraktan yapılmış küçük heykeller, Arkaik devre ait (MÖ 750-475) heykeller, Erken Bronz Çağ’a ait (MÖ 2300-1900) cilalı süslü kaplar, Klasik Devir döneminden (MÖ 475-325) günümüze kadar gelmeyi başaran bir Sfenks, çeşitli testiler, gözyaşı damlalıkları, Helenistik Devir (MÖ 325-150) pişmiş topraktan lahitler, Roma Dönemi’ne (MS 2. yüzyıl) ait biberon, tarihi antik Mısır’dan etkilenen bir tarihe dayanan yakınındaki antik Tuzla kenti, Salamis Antik Kenti ve Kuzey Kıbrıs topraklarında yapılan kazılarda bulunan tüm ilginç ev eşyaları ve kalıntılar, ziyaretçilerini M.Ö. 300’den başlayan tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Tarihi Manastır’ın bir zamanlar dua etmek için gelen rahip ve hacıları ağırlayan binalarla çevrili avlusunda da Enkomi yerleşim bölgesinden taşınan bazalt değirmen ile Salamis Antik Kenti’nden getirilen pek çok taş ve sütun yer alıyor. Mozele şapeldeki mezar odasının sağ tarafındaki niş içerisinde de, bir zamanlar deri hastalıklarına karşı yararlı olduğuna inanılan kutsal bir su kaynağı (ayazma) bulunmaktaymış.
Muhteşem atmosferiyle ve geçmişten taşıdığı nefes kesici hikayesiyle dikkat çeken, Hıristiyanlar kadar Müslümanların da ilgisini uyandıran Müze’nin, kilise salonu 2021 yılında “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisinin çekimlerine de ev sahipliği yapmış. Ziyaretçilerini gezerken mistik duygulara büründüren ve ruhani olarak etkileyen müzenin Kilise salonunda; Kapalı Maraş ve Gazimağusa bölgesinde bulunan kilise ve manastırlardan toplanmış Erken Hıristiyanlık, Bizans ve Bizans sonrası da dahil olmak üzere çok sayıda çeşitli tarz ve dönemlere ait ikonlar bulunuyor. Hemen girişindeki fresklerde Barnabas’ın mezarında göğsünde İncil’iyle bulunması, bu İncil’in Bizans’ta imparatora verilip karşılığında otonom patriklik alınması resmedilmiş. Tüm azizlerin ikonalarının sergilendiği kilisenin içinde ayrıca St. Barnabas’ın mezarının nasıl bulunduğunu gösteren çok sayıda renkli sanat eseri, duvar resmi, güzel ahşap işlemeler, pek çok da ilginç ve sıra dışı eserle bilgi yer alıyor. Hristiyanlık açısından önemli bilgiler ve ikonlar bulunan Kilise, dönemin özelliğini taşıyan pek çok değeri de içerisinde barındırıyor.
YAHUDİ BİR AİLENİN ÇOCUĞU OLMASINA KARŞIN, HRİSTİYANLIK İÇİN ÇALIŞIR
Kıbrıs’ta kültür turizmi açısından önemli bir yere sahip olan Manastır, ismini aldığı Aziz Barnabas’ın ilginç yaşam öyküsüyle Hristiyanlar ve tarih tutkunlarının ilgisini çekerek Kıbrıs’ta görülmesi gereken bir cazibe merkezi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Salamis’te Yahudi diaspora cemaati mensubu bir ailenin Joseph adında oğlu olarak doğan St. Barnabas, hukuk okumak için gittiği Kudüs’te Hz. İsa’nın 12 havarisinden Pavlus ile tanışır ve beraber gittikleri toplantılarda İsa’nın bazı mucizelerine tanıklık ederek Hristiyanlık inancını benimser. İsa’nın en yakınındaki öğrencilerden biri olur. Bir süre sonra Salamis Başpiskoposu olarak kutsandıktan sonra ‘havariler tarafından nasihat verici, iyiliğe teşvik edici’ anlamına gelen Barnabas adı verilir. M.S. 45 yılında Kutsal Topraklar’dan Kıbrıs’a döner ve İsa Mesih’in öğretileri üzerine vaazler verir. Kıbrıs Kilisesi’ni kurarak kilisenin tanınması ve Yahudi topluluğunu Hristiyanlığa geçirmek için İncil yazarlarından biri olan arkadaşı Markus ve Havariler Çağı’nda yer alan Pavlus ile birlikte çabalar. Adanın Roma valisi Sergius Paulus’u etkileyerek, Hıristiyan olmasını sağlar. Bu durum Kıbrıs’ı Hıristiyan bir hükümdara sahip ilk küresel bölge haline getirir.
St. Barnabas, Elçiler Çağı’’nda Tarsuslu havari Pavlus’la birlikte Hristiyan misyonerlik anlayışının gelişmesi adına temel teşkil eden misyonerlik yolculuklarına çıkarak Anadolu için gerçekleştirilen 1. Misyon Gezisi olarak bilinen seyahatte yer alır. Elçiler Konsili’nin katılımcılarından biri olan St. Barnabas, fikir ayrılığı yaşadığı Pavlus ile anlaşmazlığa düşünce yolunu ayırarak Hristiyanlığı yaymaya devam eder. Bu durum sonrası İseviler ikiye ayrılır, Pavlosçular, Avrupa krallarını elde edip, kuvvetlenirken, Barnabas tarafını tutanlar daha azınlıkta kalır. Antakya’daki Hristiyan cemaatinin kurucu figürlerinden ve liderlerinden biri olan Barnabas, M.S. 61 yılında Kıbrıs’a döndüğünde Hristiyanlığı yayma faaliyetlerden dolayı tutuklanır ve bir Salamis Sinagogu’na hapsedilir. Aynı günün gecesi, bu yeni dine karşı çıkan bir grup Suriyeli Yahudiler tarafından önce taşlanır ardından da yakılır. Suriyeli Yahudiler, Barnabas’tan kalanları ise kendisine inananlar tarafından ele geçmesin diye bir beze sarararak denize atarlar. Havari Markus ile öğrencileri kendi halkı tarafından öldürülen Barnabas’ın küllerinin olduğu bezi karanlıktan istifade ederek atıldığı denizden çıkarak, gizlice Salamis mezarlığının batısındaki keçiboynuzu ağacının altındaki bir yer altı mağarasına götürüp, gömerler, göğsüne de Barnabas’ın kendi el yazısıyla yazdığı İncil’i koyarlar.
BİZANS İMPARATOR’U GÖMÜTÜN BULUNDUĞU YERDE MANASTIR İNŞA ETTİRİR
Aziz Barnabas’ın mezarı, yeri bilinmediği için M.S. V. yüzyıla kadar 400 yıldan fazla bir süre boyunca keşfedilemez. 432 yıl sonra Kıbrıs Piskopos’u Anthemios, mezarın yerini rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister. Mezar açıldığında St. Barnabas göğsündeki İncil’le bulunur. Bu mucizevi keşif sonrasında Piskopos, imparatorluğun başkenti İstanbul’a giderek mezardan çıkan İncil’i Bizans İmparatoru Zeno’ya hediye eder, konuyla ilgili bilgilendirir ve Kıbrıs Kilisesi’nin özerkliğini kazanır. İmparator, gömütün bulunduğu yerde bir manastır inşa edilmesi için bağışta bulunur. Kıbrıs’ın koruyucu azizi St. Barnabas’a adanan Manastır 477’de inşa edilir. Bir kilise, avlu ve avlunun üç yanında bir zamanlar papazların yaşadığı odalardan meydana gelen Manastır, VII. yüzyılda Arap saldırılarıyla yerle bir olurken, günümüze sadece doğu kısmındaki orijinal apsis kalır. Süregelen yıllarca birçok restorasyon çalışması geçirir.
Kıbrıs Adası’nda yaşamış olan uygarlıklardan geriye kalan arkeolojik eserlerin kronolojik olarak sergilendiği St. Barnabas Manastırı ve İkon Müzesi, bugünkü halini 1756 yılında Başkiskopos Philotheos Dönemi’nde almış. 18.yüzyılda Bizans Kilisesi’nin orijinal kalıntıları kullanılarak inşa edilen kilise, İlk başta üç kubbeli olarak inşa edilmiş. Ancak temeli sağlam olmadığı için ve toprağının yumuşak olması sebebiyle kubbelerden biri ve bir apsisi çökünce, sonraki yıllarda onarım yapıldığında, üçüncü kubbede herhangi bir değişiklik yapılmamış, bu da kilisenin alışılmadık bir kare görünümüne sebebiyet vermiş. Yıllar geçtikçe, yerleşik keşişlerin sayısı azalmış ve 1950’li yıllarda 1917’den beri kendilerini kiliseye adamış sadece üç kardeş kalmış. Kilise’nin bakımını üstlenen kardeşler, 1958’de de bir çan kulesi inşa etmişler, günümüzde sergilenmekte olan fresk ve simgeleri boyamışlar. Aziz Barnabas’ın mozele şapelde yer alan mezarı da 1953 yılında Lefkoşalı Euginia Theodotou tarafından yenilenmiş. Bir zamanlar Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olan Manastır, 1991’de yapılan düzenlemelerle odaları Arkeoloji Müzesi haline getirilmiş, Kilise de İkon Müzesi olmuş. 29 Mayıs 1992 yılında da ‘St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi’ ismiyle ziyarete açılmış. İkon Müzesi, Kuzey Kıbrıs’taki Tunç Çağı ve Erken Demir Çağı antikalarının en iyi koleksiyonlarından biri de dahil olmak üzere, hala kutsallık ve barış havasını muhafaza eden pek çok sanat eserine ev sahipliği yapıyor.
VATİKAN İNCELEME TALEBİNDE BULUNMUŞTU
Aziz Barnabas’ın Hz. İsa’nın anadili Aramice dilinde el yazısıyla yazdığı İncili’nin Bizans İmparatoru Zeno’ya teslim edildikten sonraki akıbetiyle ilgili yaygın olarak şu bilgiler bulunuyor:
İsa Peygamber’den bizzat duyduğu sözlerini yazıya döken Barnabas’ın İncili, miladın 325. senesine kadar İskenderiye kiliselerinde okunuyormuş. Papa Beşinci Sixtus, 1585-1590 arasındaki papalık zamanında, bu el yazması İncil’i İbranice’den İtalyanca’ya tercüme ettirmiş. Prusya Kralı’nın müşaviri J.F. Cramer de, Vatikan Kütüphanesi’ndeki bu İncil’e ulaşarak, 1713’te Osmanlılarla yaptığı muharebeleriyle meşhur olan kitap meraklısı Prens Eugen’e hediye etmiş. İncil, Prens 1736’da öldükten sonra, günümüzde de halen yer aldığı Viyana Hofbibliyothek / İmparatorluk Kütüphanesi’ndeki diğer değerli eserlerin arasına katılmış. Oxford Üniversitesi’nde de İngilizce baskısı yapılmış ancak Vatikan’ın duruma el koyarak toplattırdığı İncil’in Washington Kütüphanesi’nde bir örneği bulunduğu iddia ediliyor.
TÜRKİYE’DE BULUNAN BİN 500 YILLIK İNCİLLER KAYIP BARNABAS İNCİLİ Mİ?
Yazıldığı günden beri gün yüzüne çıkamayan İncil’in 4 kopyasından birinin 1981 yılında Hakkari’de bir mağarada köylülerce bulunduğu iddia edilirken, akıbetinin ne olduğu, kimler tarafından nereye götürüldüğü ve nerede saklandığı ise bilinmiyor. İncil’in orijinal nüshalarından birinin ise 1983 yılında Şırnak’taki dev bir mağaranın yer altı şehrinde bulunduğu ve genelkurmayın kasasında koruma altında olduğu iddia ediliyor. 2000 yılında da KKTC’den gelen bir kişinin bavulunda Aramice diliyle Süryanice alfabeyle deri üzerine el yazısıyla yazılan bir İncil bulunmuştu. Tarihi dokusunu koruduğu ve dönemine ait birçok iz taşıdığı anlaşılan ve Barnabas’ın yazdığı İncil olduğu düşünülen İncil, 12 yıl Ankara Adliyesi deposunda adli emanette tutulduktan sonra Etnografya Müzesi’ne teslim edilmişti. Tarihi İnciller konusunda hassas olan Vatikan, bu İncil’le ilgili inceleme ve araştırma talebinde bulunmuştu. Geçtiğimiz 2023 yılında da Bursa’da 1. yüzyıla ait ceylan derisi üzerine Aramice yazılı 26 sayfalık bir İncil ele geçirildi. Bu İncil’in de Barnabas’ın kayıp İncil’i olup olmadığı araştırılıyor.
BARNABAS İNCİLİ’NİN YAZICIOĞLU VE ÇATLI ÖLÜMLERİNDEKİ ETKİSİ
1996 yılında Susurluk’ta geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı’nın kazadan sonra kaybolan çantasında Barnabas İncili’nin olduğu iddia ediliyor. Dönemin Meclis Susurluk Komisyonu üyesi ve eski bakan Fikri Sağlar, 1996 yılının Mart ayında St. Barnabas Manastırı İkon ve Arkeoloji Müzesi’nin soyulduğunu ve bu soygunda Barnabas İncili’nin de çalındığını, Susurluk olayı ile bu soygun arasındaki bağlantı olduğunu iddia etmişti. Sağlar, soygunu araştıran Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın olay gecesi manastıra gelen araç plakalarından, derin çete bağlantılarına ulaştığını, bu sebeple de önce tehdit edilip, ardından da Uzi marka bir silahla öldürüldüğünü belirtmişti. Susurluk Komisyonu’nda, Adalı’nın öldürüldüğü 7 Temmuz 1996 günü, Abdullah Çatlı’nın da Mehmet Özbay kimliğiyle Kıbrıs’a girdiğini belirlediklerini açıklamıştı. Bu olaydan dört yıl sonra da 2000 yılında KKTC’den gelen bir kişinin bavulunda Papalığın da incelemek istediği el yazması İncil bulunmuştu.
BBP’nin kurucusu ve ilk genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun da bu İncil’i gördüğü ve helikopter kazasında Kahramanmaraş’ta şüpheli şekildeki ölümünden 15 gün önce filmini yaptırmak istediği, yakın çevresine de “Bu İncil’i gören herkes öldü” dediği mahkeme tutanaklarına geçmiş. Barnabas İncili’nin çantasında olduğu iddia edilen Abdullah Çatlı’nın da hayatını kaybettiği Susurluk’taki kazadan 20 dakika önce Yazıcıoğlu’nu arayıp, ‘Acil görüşmem lazım’ dediği oyuncu ve yönetmen Ahmet Yenilmez tarafından ifade edilmişti. Çatlı’nın çantası kazada kaybolmuş, Yazıcıoğlu’nun helikopterinden de cihazlar sökülmüştü. Barnabas İncili belki de onu gün yüzüne çıkarmaya çalışan bu iki değerin gazabına yol açmıştı.
MUHAMMED’İ İSMEN MÜJDELEYEN İNCİL
Hz. Muhammed’in (doğum adı Mostafa Mohamed Ahmed Abdalla) peygamber olarak geleceğinin de ayetlerde yazıldığı iddia edilen ‘Hristiyanlığın kayıp İncil’i olarak kayıtlara geçen Barnaba İncil’i bu müjdeyi şöyle belirtiliyor:
“Ben, Allah’ın resulünün yolunu hazırlamak için geldim. Bu Resul, sizden birkaç yıl sonra, İncil tahrif edilip hakiki inananların 30 kişi kadar kalacağı bir zamanda gelecektir. O zaman, Cenab-ı Hak, elçisini gönderecektir. Onun başının üzerinde beyaz bir bulut bulunur. O, putları kırar. Onun sayesinde, insanlar Allah’ı tanır ve ben de hakiki olarak tanınırım. (72. bab), O resul güneyden gelecektir. (96. bab), O resulün adı Ahmed’dir. (97. bab).”
İslam peygamberi Hz. Muhammed’in müjdelendiği kitap olarak değerlendirilen Barnabas İncili’nde Hz. İsa’nın İslam’a benzeyen gerçek öğretilerinin yer aldığı düşünülüyor.
325 YILINDA YASAKLANIR
Hristiyan kiliselerinin “apokrif” yani varlığını kabul ettiği ama içindeki bilgileri reddettiği Barnabas İncili’nde Hz. İsa’nın kişiliği Tanrı’nın oğlu olmaktan ziyade örnek bir insan modeli olarak tasvir ediliyor. Barnabas İncili, Hristiyanlık teolojisinin temelini oluşturan Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olmak üzere üç farklı ilahi varlıktan oluştuğu teslis inancının doktiriniyle uyuşmadığından günümüzdeki Hristiyanlıkça kabul görmüyor. 325 yılında yapılan İznik Konsili’nde 300 civarında İncil arasından yalnızca teslis inancına uygun olan 4 İncil seçilmiş, Barnabas’ın İncil’i ile diğer İnciller yasaklanmış. Barnabas İncil’i, yasaklanınca, kopyaları yazılmış ve hem aslı, hem de el yazması kopyaları yıllarca elden ele dolaşmış. Hristiyan din adamlarınca kabul edilen dört İncil (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) “Kanonik İnciller” olarak adlandırılırken, Barnabas’ın İncil’inin de aralarında olduğu Kilise tarafından kabul edilmeyen diğer İnciller ise “Apokrif İnciller” olarak geçiyor.
NEFES KESEN HİKAYESİYLE..
Aslen Yahudi olan ancak Hristiyanlığı özümseyip, din değiştiren ve bu dinin dünyaya yayılmasının öncülerinden olan, Aziz Barnabas’ın mezarı gömüldükten 432 yıl sonra mucizevi bir şekilde bir piskoposun rüyasıyla bulunmuş, Bizans İmparatoru’nun finansmanıyla da gömülü olduğu yere bir manastır yapılmış. Hristiyanların kabul ettiği 4 İncil’in dışında savunduğu tezle kendi el yazısıyla yazdığı İncil’i mezarında naaşının göğsünde bulunduktan sonra dönemin İmparatorluğu’nun merkezi İstanbul’a götürülmüş. İncil, yazıldığı Abramice’den 16. yüzyılda İtalyanca’ya çevrilmiş, muhafaza edildiği Vatikan’dan çalınınca Oxford Üniversitesi’nde İngilizce baskısı yapılmış, ancak Vatikan duruma el koyarak ve toplattırmış. Orijinal nüshalarından birinin Hakkari’deki bir mağarada, birinin de Şırnak’taki bir yer altı şehrinde bulunduğu ve tarihi öneminden dolayı Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda saklandığı iddia edilirken, Muhsin Yazıcıoğlu (İncil’i görmüştü) ile Abdullah Çatlı’nın (İncil’in çantasında olduğu iddia ediliyor) geçirdikleri ölümlü kazalar, Barnabas İncili’nin bir etkisinin olup olmadığı şüphesini barındırıyor. Gömülü olduğu yere yapılan Manastır alanındaki mozole şapelinden, günümüzde müze olarak kullanılan bina ve eserlere koruyucu azizlik yapan, Hz. İsa’nın ana dili Aramice lehçesiyle ve Süryanice alfabeyle İncil’i kaleme alan en yakınındaki katiplerinden St. Barnabas’ın sırlarla dolu İncili’nin ise ortaya çıkmasının istenmediği savunuluyor. Barnaba İncili’nin ortaya çıkması durumunda Hristiyan inancını temelinden sarsacağı iddia edilirken, Hristiyanlık tarihinin de yeniden yazılacağı ileri sürülüyor.
Fulya Omaç