Selanik’ten Şirince’ye bir yaşam öyküsü

100 yaşında bir koca çınar adı Nemika..

Bir gemi kalktı limandan, ardına baktı kaldı kadın. Çift bacalı Gülcemal’in düdüğü acı acı öttü , bacasından dumanlar çıkmaya başladı . Selanik’ten  yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar. Bir devir kapanıyordu. Ardında onca yaşanmışlık, kucağında biri bebek diğerleri küçük  çocukları , alabildikleri kadar eşya terk etmek zorunda kaldıkları koca bir yaşam. Mübadele yılları…

Nemika Nine ile 2016’da tanıştım. O yıllar bile 90 yaşının üstünde idi. Şirince’de tezgahının başında renkli gözleri, bembeyaz teni, oyalı yemenisi ile suyun öte tarafından olduğunu hemen anlamıştım. Tezgahında kendi işlemelerini satıyordu. İğne oyalı yemeniler, hesap işleri, danteller, şallar…Epey konuşmuştuk yıllar önce. Aklımda kazınıp kaldı o zamanki halleri.

” Merhaba ” okurlarının da onu  tanımasını çok istiyordum.Biraz araştırdım yaşıyordu.Telefonuna ulaştım aradım.”Sana misafir geleceğim kabul eder misin ? “ dedim.Kendimi tanıtsam da hatırlamasına imkan yok çok uzun zaman geçti aradan.  “Buyur gel” dedi. O bir Rumeli kadını, misafiri asla geri çevirmez.Bindik arabaya Şirince’nin yolunu tuttuk. Adresini bile bilmiyorum.Sordum tanıdılar , evini buldum kapısını çaldım. Altı yıl aradan sonra karşımdaydı.Yıllanmış evine buyur etti. Çok zayıflamış, iyice çökmüş, beli bükülmüş.Dile kolay 100 yaşını devirmiş koca bir çınar o.Mübadeleyi yaşamış birinci  kuşaklardan kalan ender insanlardan biri. İkinci kuşaklar bile azalırken bir canlı tarih hazinesi.

Yaşadığı yer bir oda ve mutfak. Oda dediğime bakmayın sadece iki divan. Gelin geldiği bahçe içindeki rum evi yıkıldı yıkılacak virane olmuş. 100 yıldır Şirince’de yaşıyor.Odasında iki kedisi,kafeste kuşları,  pencerenin içinde çiçekleri , yünleri ve yanmayan bir sobası var. Artık gözleri iyi görmüyor sadece patik örebiliyormuş.İğne oyaları, danteller hayal olmuş.Kendini iyi hissettiğinde artık çarşıya gidip tezgah kuramasa da evinin köşebaşında bir örtücük açıp sadece patik satıyor. Ne yapsın  bağlanan yoksulluk aylığından başka geliri yok…

ŞİMDİ SÖZ NEMİKA NİNE’DE, BEN SORDUM O SÖYLEDİ…

Selanik’ten 6 aylık bebekken gelmişim.Geldiğimiz geminin adını biliyorum Gülcemal. Babam gelmemiş , “ben terk etmem “ demiş kalmış Selanik’te. Babamın adı Osman, Somokol’dan gelmişiz biz. Annemler, anneannemler  Denizli’ye yerleşmişler. Babaannem, babam gelmeyince “Nemika’yı yanıma alıp büyütürüm” demiş. Bebekken babaannemin yanına Şirince’ye gelmişim kendimi bildim bileli buradayım. Evde halam da vardı. Babaannem halama da bana da kıyamazdı. Çok iyi baktı bize. Her şeyi ondan öğrendim. 22 yaşında evlendim. Kocamın adı Halil’di. O da rençberdi. Evlendiğimizde Halil  bana bir yüzük bile almadı.( Ah Nemika nine ah, aradan seneler geçmiş o yüzük anlaşılan içinde kalmış ) Bir bilezik bile takmadı ama benim vardı. Babaannem  bana elmaslar, sarı liralar, bilezik, küpe herşeyi verdi. Zamanla yedik bitti.İki sene çocuğum olmadı. Kaynanam beni sevmezdi. Bana isim takmıştı ” kısır keçi” diyordu. Bir komşuya gitsek komşuların yanında da derdi.Çok üzülürdüm. Kaynanamdan çok dayak yedim. Sopa ile döverdi. Evlerde su yok, hemen yakındaki çeşmeden su taşıyordum. Başımda örtü, ayağımda şalvar, şalvarın üstünde etek su aldım geldim…Yine dayak yedim. Çoparsız sokağa çıktığım için dövdü.

Halil çok çalışırdı , kazandığını asla bana vermezdi. Kaynanamlarla beraber yaşadığımız için hepsini ona verirdi. Bana bir urba bile alamazdı.Halil  erken öldü 57 yaşında beni yalnız bıraktı gitti.

Bizim buralarda rumlardan sonra yerleştirildikleri evlere gelenlerden  çok altın bulanlar oldu. Şimdi yaşadığım evin hemen karşısındaki evde bir kazan altın saklamışlar. İşaret olarak da gömdükleri yere kayısı ağacı ekmişler. Kimse anlayamadı, daha sonraları gelenler bulmuş. Mübadele ile gidenler yine geliriz sanmışlar ama aynı biz gibi, dönüşü yok artık…

Nemika ninenin evi soğuktu. Artık yemek bile yiyemiyor Nemika nine. Bir gün yaptığı yemeği biraz yiyor bitiremiyor, yemek bekliyor ve döküyor. Oysa sivil toplum kuruluşları ya da belediyelerimiz yemeğini evine götürmeli, evinin kömür gibi her ihtiyacını karşılamalı hatta temizliğini bile yapmalı. Nemika Gülümser canlı tarih, yaşarken kıymeti bilinmeli çünkü artık tükeniyorlar.Gençliğinde çekmiş zaten, yaşlılığında huzur bulmalı.

Nemika ninenin 5 çocuğu olmuş, biri doğumda ölmüş. Çocuklarının hepsini evde tek başına doğurmuş. Ne doktor ne ebe…Anlatmaya devam ediyor ninemiz.

….

Annemi ilk yedi yaşında iken gördüm. Denizli’ye gittik. Babam da annemlerin ardından memlekete gelmiş. Hep babaannemin evinde yaşadım. Beni çok severdi. Çok güzel yemek yapardı. Börekler açardı. O zamanlar her şeyi yerdim. Evlendikten sonra hastalandım. Ölecek gibi oldum. Doktora götürdüler doktor et yemesin demiş. Et yemedim ama keçiden sağdığımız sütün içine 10 tane yumurtanın sarısını ekleyip her gün içtim. Öyle çok içtim ki o sütlü yumurta içimi akladı ama yumurtadan da tiksindim. Şimdi hiç et yemiyorum. Yumurta da sevmiyorum. 100 yaşındayım, annem ( babaannesi) 107 yaşında vefat etti. Artık dualarım çekmeden son nefesimi vermek. Evde yalnız yaşıyorum. Çocuklarım arada geliyorlar. Kimsenin yanına gitmiyorum. İnsan eti ağır be kızım, ne gideyim de ağırlık vereyim. Geçen hafta Selanik’ten geldiler.Bana rumca konuştular ama ben bilmiyorum. İngilizce birşeyler sordular onu da anlamadım. Okey okey dediler gittiler.

Dedem Selanik’te sabah namaz kılmaya camiye gitmiş. Adı Hasan. Öğlen olmuş akşam olmuş dedem eve dönmemiş. Sadece Hasan dede değil bir cami dolusu insandan hiç haber yok. Sonra camiden  hepsini Yunan’ın toplayıp götürdüklerini duymuşlar. O gün dedemle camiye gidenleri bir daha kimse görmemiş. Neden öldürdüler  ki bir cami insanını ?

Nemika nine’ye o caminin adını biliyor musun diye sordum ?

Gittim, gördüm camiyi ama adını bilmiyorum. Cami Selanik’te , bir namaz kılmak istedim baktım kilise olmuş. Kılmadım. Küçük kızımla gittik memlekete, 15 gün kaldık.

Gülcemal’i ve annesinin anlattıklarını hatırladı, hem anlattı hem de daldı gitti…

Büyük bir gemiymiş Gülcemal. Sonra denizde durmuş. Yetkililer gelmiş arama yapmışlar. İnsanlar gemide ölenleri saklıyorlarmış.Saklanan cenazeleri  tek tek bulup deniz atmışlar. Sonra gemi yola devam etmiş. Gözyaşları sel olmuş. Meftaların kabirleri derya oldu…Kimlerin öldüğü bile belli değil.

Annemler gelirken hayvanlarını, hayvanatlarını ( kendi ifadesi) alabildikleri eşyalarını yanlarına almışlar. Seneler sonra Selanik’te kalan evlerinin mübadele sonrası yağmalandığını duymuşlar.

Nemika nine bir başka olayı da anlattı. Büyüklerinden dinlemiş.

Şirince’de yaşayan rumlar vardı ya,( bazılarına çete diyorlarmış. ) bir akşam vakti haber gelmiş. O rumlar evde yemeklerini  bile yemeden aşağıda toplanmışlar. Evlerinden hiçbir şey almadan bazı kişiler onları alıp götürmüşler. Evdeki eşyaları altınları tencerede pişmiş yemekleri kalmış.

Nemika nine çok yaşadığı ve de çok yalnız olduğu için dertli. “Evde tek başına zaman geçmiyor, artık ne zaman emaneti ( canını )teslim edeceğim diye bekliyorum “diyor.

Üzüldüm.

Yolunuz Şirince’ye düşerse esnafa sorun evini gösterirler. Nemika ninemize bir uğrayın, hal hatır sorun. Benin aklım da gönlüm de koca çınarın mavi gözlerinin derinliklerindeki yalnızlıkta ve özlemde kaldı.Bir de yaşına bakmadan bizim yanımızdan ayrılırken düzelttiği ayakkabılarında…

Yazım bir damla gözyaşım ile bitti…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu