Rengarenk Şapkaların Gölgesinde İzmir’in Belleği
Bon Vivant Alsancak’ta düzenlenen “İzmir Kadın Şapka Kültürü” sergisine adımımı attığımda, beni sadece şapkalar değil, bir dönemin zarafeti, kadınların hayalleri ve çok kültürlü İzmir’in belleği karşıladı. Şapka Devrimi’nin yüzüncü yılında gerçekleşen bu sergi, yalnızca modaya değil, hafızaya da saygı duruşu gibiydi.
Beki Şikar, Selim Bonfil ve Sarit Bonfil karşıladılar beni. Daha ilk dakikada hissettim; bu sergi sadece bir koleksiyonun sunumu değil, aynı zamanda bir hayalin, bir çabanın ürünüydü. Her biri ayrı bir hikâyeyi taşıyan şapkalar, sessiz ama güçlü bir biçimde konuşuyordu bizlerle.
Sarit Bonfil’in anlatımı içten ve bilgi doluydu. Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleriyle birlikte şekillenen Türk kadınının değişen yaşam tarzı, bu şapkaların ete kemiğe bürünmüş haliydi adeta. Serginin en etkileyici yanıysa, şapkaların sadece vitrin objesi değil; anılar, fotoğraflar ve kültürel çeşitlilikle birlikte sunulmasıydı.
Ve tabii ki Selim Bonfil’in 40 yılı aşkın süredir profesyonelce sürdürdüğü fotoğrafçılık birikimi… İzmir’in köklü ailelerinden özenle toplanan arşiv fotoğrafları, onun ustalığıyla yorumlanarak duvarlara yansıtılmış. O fotoğraflar sayesinde, sergi salonuna adım attığınızda sadece geçmişe değil, yaşamış insanlara, gülümsemiş kadınlara, bir dönemin zarif siluetlerine tanıklık ediyorsunuz. Sergiye derinlik ve duygusal bir katman kazandıran bu fotoğraflar, yaşanmışlığın izlerini taşıyor.

İzmir’in o benzersiz mozaiği… Azınlıkta da olsalar hâlâ kentte yaşayan farklı kültürlerin temsilcileri bu sergide kendilerine yer bulmuştu. İşte bu yüzden, bu sergiye bakarken sadece şapkalara değil, bir zamanlar bu şehirde omuz omuza yaşayan kadınların ortak geçmişine tanıklık ediyorsunuz.
Beki Şikar’ın çocukluk hayali, gözümde sinematografik bir sahne gibi canlandı. Karataş’ta bir sinagogda izlediği o düğün, hanımların rengarenk şapkaları ve içini dolduran “Bir gün ben de şapkacı olacağım” hissi… Ve şimdi 26 yıl boyunca topladığı şapkalarla bu hayalini gerçeğe dönüştürmesi. İşte özveri dediğimiz şey, tam da bu.
Dilek Himam’ın fiziksel olarak aramızda olamasa da sergiye katkıda bulunan bilgi birikimleriyle ve fotoğraf arşivleriyle orada oluşu ise gösteriyor ki bir emeğin değeri, yalnızca orada bulunmakla değil, ruhunu katmakla ortaya çıkıyor.
Rengârenk şapkaların gölgesinde dolaşırken geçmişe, kadınların zarafetine ve İzmir’in çok kültürlü dokusuna dokunduğum bu sergi, sadece bir anı değil, aynı zamanda bir hafıza yolculuğuydu. Bu etkileyici serginin perde arkasında yer alan isimlerle, hayallerin gerçeğe nasıl dönüştüğünü, belleğin nasıl özenle korunduğunu ve şapkaların taşıdığı anlamları konuştuk. Şimdi sözü onlara bırakalım…

Bu serginin fikri nasıl ortaya çıktı? İlk adım neydi?
BEKİ: Çocukluğumda kadınların davetlerde giydiği şık şapkalara duyduğum hayranlık ilerleyen yıllarda bir tutkuya dönüştü. Davet organizasyon işimi sürdürürken bu tutkumu da geliştirdim. 26 yıllık birikimle çeşitli ustaların elinden çıkmış yüzlerce zarif şapkadan oluşan bir koleksiyon elde ettim. Severek yaptığım bu uğraşı başka şapka tutkunlarına bırakmadan önce bu güzel tasarımları sergileyerek herkesle paylaşmak ve yeni nesil tasarımcılara ilham vermek istedim. Bu amaçla fotoğraf sanatçısı Selim Bonfil’e, araştırmacı yazar Sarit Bonfil’e ve moda tasarım uzmanı Dilek Himam’a ulaştım. Sadece şapkaları sergilemekle yetinmeyip, İzmir’deki kadın şapka kültürünün evrimini anlatan kapsamlı bir sergi düzenleme konusunda fikir birliğine vardık. Uyumlu bir ekip çalışmasıyla projeyi hep birlikte hayata geçirdik ve sergimizi hazırladık.
Şapka sizin için neyi temsil ediyor? Kadın kimliğiyle nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
BEKİ: Şapka benim için zarafeti temsil ediyor. Bir kadını güzel yapan unsurun zarafeti olduğunu düşünüyorum.
SARİT: Kadın şapkası her zaman bir aksesuardan çok daha fazlası oldu. Geçmişte şapka kadınların toplum içindeki konumunu simgeleyen bir unsurdu. Modern çağda ise, kadının özgürlüğünün, bireysel stilinin bir ifadesi, bir özgüven simgesi…Benim için hem feminenliği hem de bağımsızlığı taşıyan güçlü bir ifade aracı.
Sergide özellikle izleyicilerin dikkatini çekmesini istediğiniz parçalar veya hikayeler var mı?
SARİT: Sergideki her obje ve görsel kendi hikayesini anlatıyor aslında. Hem o şapkayı giymiş olan kadının hem de onu üreten ustanın, kısacası yaşanmışlığın izlerini taşıyor. Öne çıkardığımız bireysel öyküler de oldu. Böylece tarihsel anlatıya bir derinlik kazandırmaya çalıştık. İzmirli bir milletvekili hanımı olan Suzan Ülkü’nün 1950’li yıllarda bir grup kadın ile birlikte bir davette çekilmiş fotoğrafını çok kayda değer bulduk. Başta Suzan Ülkü olmak üzere tüm kadınlar Christian Dior’un New Look stiline uygun zarif giysi, şapka ve eldivenleriyle dönemin modasını yansıtıyorlardı. Kızı Esen Eraydın aracılığıyla elde ettiğimiz iki şapkayı da sergilemekten onur duyduk. İzmir’e değerli katkılarıyla tanınan Türkiye’nin ilk kadın ortodontisti Dt.Ayşe Mayda’nın şapkalı fotoğrafları da dikkat çekmek istediğimiz görsellerdendi. Az bilindiği için örnek vererek üzerinde durduğumuz bir başka konu da Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemde yayınlanan, Türk kadınını batılı giysiler ve çağdaş yaşam tarzı konusunda aydınlatan çok sayıdaki kadın dergileriydi.
DİLEK: Bu sergide oldukça değerli artizanal eserler (koleksiyon parçaları) da yer almakta görmüş olduğunuz gibi. Bu şapkaların bu anlamda hem kullanıcılarının yaşam hikayeleri hem de o şapkaları yaratan usta eller de anılmış oldu. Hatta yaşayan şapka ustalarının da isimlerini anmak bizim için çok önemliydi. Bu sebeple sergide gösterilen kısa filmde izleyiciler şapka ustaları ile de tanışma imkânı buldular. Aynı zamanda ailelerin bizlerle paylaştıkları arşivlerinden çıkan fotoğraflarla eşleşen şapka nesnelerinin de izini sürerek moda tarihinin önemli bir nesnesine dair işaretlere de ışık tutmaya çalıştık.

Cumhuriyet dönemi Türk kadını için şapkanın sembolik anlamı neydi?
DİLEK: Şapka, her şeyden önce oldukça güçlü ve önemli bir modernleşme ve batılılaşmanın sembolü idi. Özellikle 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile birlikte devlet öncülüğünde başlatılan modernleşme sürecinde kadınların görünümünün modern ülkenin en önemli unsurlarından biri olduğu düşünülürse, şapka bu anlamda en sembolik giysi nesnelerinden olmuştu. 25 Kasım 1925 tarihinde şapka kanunu yürürlüğe girdikten sonra, geleneksel başlıklar yasaklandı ve şapka resmi başlık olarak kabul edildi. Türk kadını da Cumhuriyet döneminin modernleşme sembolü olarak dönemin görsel basınında aydınlık Türkiye’nin yüzü olarak yeni model şapkalarla anıldı.
Günümüzde bu kültürün ne kadarı devam ediyor? Modern kadının şapkayla ilişkisi sizce nasıl?
BEKİ: Bir kadının giysisine uygun bir şapka giymeden sokağa çıkmadığı, şapka giymenin sokak kültürünün bir parçası olduğu yıllar çok geride kaldı. Modern kadın için, özellikle kentli kadın için şapka, tamamen tercihe bağlı, kişisel tarzı yansıtan ve özgünlük katan bir moda unsuru. Günümüzde 29 Ekim balolarında, Gazi koşusunda, medeni nikahlarda, tesettür gelin başlarında, sinagog ve kilise dini törenlerinde davet şapkaları kullanılıyor.
Bu dört kişilik ekip nasıl bir araya geldi? Kim hangi katkıyı sundu?
SARİT: Serginin ana unsuru olan kadın şapkaları koleksiyonu Beki Şikar’ın zevkli seçimlerinden oluşan bir seçki. Sergi ekibi onun öncülüğünde oluştu. Kendisiyle dostluğumuz eskiye dayanıyor. Bu sergide onunla birlikte çalışmamızı önerdiğinde memnuniyetle kabul ettik. Fotoğraf sanatçısı eşim Selim, serginin küratörü olmanın yanı sıra İzmirli ailelerin albümlerinden yıllar içinde oluşturduğu dijital arşivinden seçtiği fotoğrafları sergilemeye uygun hale getirmek için çalıştı. Ben araştırmacı yazar olarak sergi metinlerinin derlenmesinde ve yaptığım söyleşilerle katkı sağladım. Yazılı kaynakların yanında gazete arşivlerinden faydalandım. Şapka ustalarıyla yaptığımız söyleşilerden derlediğimiz kısa filmin yönetmenliğini üstlendim. Beki Şikar’ın temas kurduğu moda tasarım uzmanı Dilek Himam’ın ekibe katılması çok değerliydi. Bu konudaki engin bilgisi ile özellikle tarihi süreci ele aldığımız bilgi panoları bölümünde ve sergi kitapçığının hazırlanmasında bize rehberlik etti.
Birlikte çalışırken en çok hangi noktada zorlandınız ya da en çok ne sizi heyecanlandırdı?
SELİM: Ekibimizde herkes çok uyumlu olduğu için birlikte çalışırken hiç zorlanmadık diyebiliriz. Restore edilmiş iki eski Rum evinde konumlanan BonVivant Etkinlik Merkezi otantik atmosferiyle sergimiz için çok uygundu. Öte yandan, mekânın özelliği bazı kısıtlamalar getirdi, dikkatli bir hesaplama ve organizasyon gerektirdi. Şapkaları en iyi nasıl sergileyebileceğimizi çok düşündük. Sonunda hepsi birer sanatsal tasarım olan şapkaları farklı biçimlerde, ayaklı çubuklar, küçük şövaleler, ya da duvara asılı çerçeveler üzerinde sergilemeye karar verdik. Bu seçimimizin sergiye görsel bir zenginlik kattığını umuyoruz. Sergiye uygun fotoğrafları seçmek ve yüksek kalitede olmasını sağlamak uzun bir uğraş gerektirdi. Büyük boyutlu fotoğrafları tercih ederek ziyaretçilerde daha güçlü bir izlenim bırakmayı hedefledim.
BEKİ: Sergi hazırlık sürecinde Sarit’in bulunduğumuz yılın Mustafa Kemal Atatürk’ün 1925 yılında ilan ettiği şapka devriminin 100. yılı olmasını fark etmesi hepimizi çok heyecanlandırdı.
Farklı bakış açıları ve disiplinlerin buluşması sergiyi nasıl şekillendirdi?
SELİM: Dilek Himam, dünyada ve Türkiye’de moda tarihi üzerine doğru bilgilere ulaşmamızı sağladı. Sarit, bilgi panolarımız için İzmir’de şapka kültürünün evrimini ele alırken, yazılı kaynakların yanında görsellere ve bireysel öykülere yer vererek anlatıya renk katmaya çalıştı. Serginin fotoğraflardan oluşan bölümü için uzun yıllardır dijital arşivimde biriktirdiğim İzmirli aile fotoğraflarından bir seçki yaptık. Bunun yanında Sarit ve Beki çevrelerine duyurarak edindikleri, kimi yıllar öncesinden kimi güncel olan şapkalı kadın fotoğrafları ve 40’lı-50’li yıllara ait şapkalar ile katkı sağladılar. Gerek serginin tarih anlatısı gerek fotoğraflar bölümünde farklı kültürlerin görsel, nesne ve hikayelerine yer vererek geçmişten günümüze İzmir’in birlikte yaşam kültürünü yansıtan renkli mozaiğini gözler önüne sermeye çalıştık.
Sanat terapisti kimliğinizle bu sergideki deneyiminiz arasında bir bağ kuruyor musunuz?
BEKİ: Sanatla uğraşmanın çok iyileştirici bir katkısı var. Benim için davet şapkaları sanatsal tasarımlar. Davet şapkalarıyla uğraş içinde olmak bana hep çok iyi geldi.
Sizce bu sergi toplumsal hafızaya nasıl bir katkı sunuyor?
SARİT: Bu sergide Türkiye genelinde ve İzmir özelinde kadın şapkasının Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına ve günümüze kadar olan süreçteki evrimini gözler önüne sermeyi amaçladık. Bunu yaparken İzmir’deki tüm kültürleri yansıtan hikayeler ve görsellere yer vermeye çalıştık. Ayrıca Türk kadınının erken Cumhuriyet döneminden itibaren batılı giyim tarzını nasıl benimsediği ve kendine özgü bir kültürü yaratmadaki başarısı da üstünde durduğumuz konulardan biriydi. Bir dönemin tarihsel yolculuğunu, bir giyim aksesuarı olan kadın şapkası üzerinden, yazılı kaynaklar, görseller, nesneler ve sözlü tarih çalışmaları ile kayıt altına alan bir sergi olması bakımından toplumsal hafızaya önemli bir katkı sağladığına inanıyoruz.
DİLEK: Özellikle Erken Cumhuriyet döneminden sonra, henüz “moda tasarımcısı” diye bir kavram yokken bu zemini oluşturan terzilere dair hiçbir arşivin, hiçbir bilginin ve hatta bir maddi kültür nesnesi olan hiçbir elbisenin bulunamaması, Türk moda tarihine dair en önemli sorundur. Bu sergi arşivlerde yer alan çok önemli bir koleksiyonu izleyicilere sunarken, aynı zamanda çeşitli fotoğraf, film, video gibi malzemelerden elde edilen bilgiler, maddi kültür nesneleri olarak giysi ve aksesuarlara dair orijinal belgeler üzerinden okumalar yer almaktadır. Bunun yanı sıra sözlü tarih görüşmeleri ile de desteklenerek görsel bir moda aksesuarlarına ait bir araştırmayı da sunmaktadır.
İzleyicilerden gelen tepkiler nasıldı? Sizi en çok hangi yorum etkiledi?
DİLEK: Seyirciler arasında kullandığımız ephemeralar üzerinde kendi ailesine ait görüntüleri aktaran izleyicileri gözlemlemek, onlarla konuşmak ve anıların canlı tanıklıklarına şahit olmak oldukça etkileyiciydi.
Bu sergiyi başka şehirlerde açma, dijital ortama taşıma ya da kitaplaştırma gibi planlarınız var mı?
BEKİ: Bu sergiyi gezenler kendi aile hikayelerinden çağrışımlar bulduklarını, anılarının canlandığını aktardılar. Geçmişle bugün arasında duygusal bağ kurmaya aracı olmasının yanı sıra toplumsal değişim, moda tarihi, şapka kültürü, şapka yapımı konularında farkındalık arttırdığına inandığımız sergimizi daha çok kişiyle paylaşabilmek için başka şehirlerde de açmayı istiyoruz. Paylaştıkça her şey daha da anlamlı ve güzel hissettiriyor.
Ekip olarak birlikte yeni projeler üzerinde çalışıyor musunuz?
DİLEK: Bu sergiyi hazırlarken bizleri heyecanlandıran bir diğer unsur da, oldukça öncesine dayanan bir Moda, Tekstil Kültürü Müzesini İzmir’de başlatmak adına atılan adımlardı. İzmir gibi tekstil ve giysi tarihinde özellikle Antik Yunan’dan bu yana son derece önemli bir liman kenti olarak kentin içinden geçen, yaşayan, ziyaret eden pek çok kültürü içinde barındıran bir şehirde böylesi bir hazinenin ortaya çıkması ve devamının da geleceğine dair umudumuz bizleri bir arada tutmaya devam edecek. Özellikle bu kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasını çok önemsiyoruz.
Şapkaların sessizce anlattığı hikâyeler, bu sergiyle yeniden hayat buldu. O hikâyeleri günümüze taşıyan, belleğe sahip çıkan ve hayallerinden vazgeçmeyen bu güzel insanlara teşekkür etmek yetmez aslında. Ama yine de verdikleri ilham, gösterdikleri özen ve paylaştıkları samimiyet için gönülden teşekkür ediyorum. Rengârenk şapkaların gölgesinde buluştuğumuz bu yolculuk, umarım daha nice hikâyelere ilham olur.
Buket Işıkdoğan Köse
Yazarın notu:Sergi ziyarete kapanmıştır.




