Hasan Amca

 

Bornova Büyük Çarşı’nın en eski esnaflarından biri olan Hasan Amca, 90 yaşına rağmen hâlâ çarşının ruhunu taşıyan isimlerden biri. Oğlu Osman Canbaz’ın işlettiği ayakkabıcı dükkânında buluştuk hem çarşının eski günlerini hem de esnaflığın inceliklerini konuştuk. Hasan Amca, 1965 yılında Denizli’nin Çal ilçesinden Bornova’ya adım attığında, burada sadece bir berber dükkânı açmayı planlıyordu. Ancak zaman içinde, esnaflık ruhu ve girişimci zekâsıyla çarşının vazgeçilmez isimlerinden biri haline geldi.

Şimdi sözü ona bırakalım ve Bornova Çarşı’nın geçmişine doğru bir yolculuğa çıkalım…

‘’ 1965 yılında geldim ben bu çarşıya. Gevrek fırını o yıllarda da buradaydı. Yan tarafında kasap, bakkal vardı. Fırının köşesindeki dükkânda iki kardeş kına, yünleri boyamak için boya falan satıyorlardı. Köylü kadınlar gelirler bu boyaları alırlardı yünleri rengarenk boyar dokuma tezgahlarında kilimler dokurlardı. Her neyse dükkân dedelerinden miras kalmış bu iki kardeşe, gel gelelim doğru dürüst iş yapamıyorlar ben de onlardan dükkânın yarısını kiraladım. İkiye böldük dükkânı ben bir tarafında berberlik yaptım onlar da diğer tarafta kendi işlerini. Tam on beş yıl bu dükkândaydım. Sadece berberlikle işin yürümeyeceğini biliyordum bu bilinçle de bir taraftan berberlik yaparken diğer taraftan da yenilikler peşindeydim. Bir gün İzmir’e indim Kemeraltında ayakkabıcılık yapan bir Yahudi esnaf vardı. Bana ‘’Madem dükkânın var al götür buradan mal, sattıkça ödersin’ ’dedi. Ben de bir kamyon ayakkabıyı aldım geldim dükkânın bir köşesine yerleştirdim. Zamanla mevsimine göre iş yapmaya başladım. Yazın naylon terlik sattım kışın ayakkabı.

Zamanla esnaflığı iyice öğrendim aklımda yeni fikirler, yeni ürünlerle dükkanımı doldurdum bu ara da mesleğimi de yapmaya devam ediyorum tabi berberliği. Esnaf olmanın gereği dükkânında mal olacak. Düşün ki bir dükkâna giriyorsun ve ihtiyacın olan her şeyi bu dükkânda buluyorsun. İşte ben de İzmir’e her inişimde yeni ürünlerle dönüyorum. Oyuncak bile vardı dükkanımda. Kemeraltındaki Yahudi esnaflar da artık beni tanıyor ve hiç çekinmeden mal veriyorlardı. Düzgün bir insan olursan her zaman itibarın olur çok şükür bunun ekmeğini yedim ben.

Bir gün yine çarşıdan çay bardakları, sürahiler, güğümler, tencereler getirdim dükkâna. Nasıl satıcağım onca malı? Eskiden rengarenk jelatin kağıtlar vardı onlarla sarıyordum tencereleri, bardakları rengârenk diziyordum vitrine. Sünnet düğünleri çok olurdu hediyeye mi ihtiyaç var herkes koşar gelir alırdı. Bornova o zamanlar 18.000 nüfusa sahip bir yerdi, çarşı nalbant, yemci, demirci, tenekeci esnafıyla dolu civar köylerden gelen halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik esnaflık daha ağır basıyordu. Böylesi ihtiyaçların satılacağı dükkanlar yoktu. Halk ihtiyaçlarını karşılamaya Tepecik pazarına giderdi. Benim yenilikçi olmam çarşıya farklı bir hava katmıştı anlayacağın.

Cam eşya satmanın da tabi zorlukları var sizinle bir anımı paylaşayım:

Bir gün çarşıya bir kamyon girdi ve geri geri geliyor ben daha aman demeden benim cam eşyaların içine girdi mi, tabak çanak kırıldı. O gün tövbe ettim cam hiçbir şey satmamaya. Gel gelelim Aydından bir üretici bir kamyon kavanozu yükle gel bana “sen satarsın” diye indir, her çeşit cam kavanoz. Dükkânın üst katında boş bir alan var indirdik malları, adamlar gitti. Hava değişiyor çıt diye bir ses, azcık dokun çıt diye bir ses, içeride tıraş ediyorum müşteriyi yukarıdan çıt çıt sesler camlar o kadar ince işlenmiş ki zararı siz düşünün artık bir kez daha tövbe ettim kırılan mal satmamaya.

Eskiden hanlar vardı burada, batar katlar olurdu dükkânların içinde. Şimdi oğlumun işlettiği bu dükkân da hanın bir parçasıydı. Ve ilginçtir, bizim bu dükkânda bizden önce de ayakkabı tamircileri çalışmış. Demek ki bu dükkânın kaderinde hep ayakkabıcılık varmış. Şimdi oğlum Osman bu işi sürdürüyor, ben de arada gelip dükkânın önüne oturup çarşıyı izliyorum. Eski yüzler gidiyor, yeni yüzler geliyor ama çarşının ruhu hep burada. Belki zaman değişiyor ama ben hâlâ o eski günlerin sıcaklığını hissediyorum. Çünkü bu çarşı sadece dükkânlardan ibaret değil, burada yaşanmışlık var, dostluk var, hatıralar var. İşte, bu yüzden Bornova Büyük Çarşı bizim evimiz gibi…’’

Hasan amca bunları anlatırken kimi zaman duygusallaşıyor, kimi zaman dalıp gidiyor.

Bu çarşıdan kimler geldi, kimler geçti. Zaman değişti, dükkânlar el değiştirdi, ama buranın ruhu hep aynı kaldı. Hasan Amca’nın anlattıkları, Bornova Çarşısı’nın sadece bir alışveriş yeri olmadığını, burada bir ömrün, dostlukların, alın terinin saklı olduğunu gösteriyor. Bugün hâlâ çarşıya adım attığınızda, geçmişin izlerini hissetmek mümkün. Eski ustaların, yıllarını verdikleri dükkânlarda hâlâ bir hatırası var. Hasan Amca ve onun gibi nice esnaf, sadece iş yapmadı, burada bir kültür inşa etti. Ve şimdi yeni nesil, bu mirası devam ettiriyor.

Çarşıda dolaşırken bir köşede oturmuş eski bir esnaf görürseniz, yanına oturun. Çünkü onların anlattığı her hikâye, bu çarşının gerçek tarihidir.

Buket Işıkdoğan Köse

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu