Eskiden çeyiz sandıkları vardı
Bir evde kız bebek dünyaya geldi mi, baba çeyiz sandığını sırtlar eve getirirdi.
Babaların işi her daim zor tabi, ya iki, hatta üç kız olursa? O zaman her biri için ayrı, ayrı çeyiz sandığı lazım…
Eskiden her şey elde yapıldığı için, erkenden alınan sandığa masa örtüleri, sehpa örtüleri, tığ işleri, yünden kilim desenli örgüler, divan örtülerinin gelgefle yapılan etek suları, divan yastığının işlemeleri, yatak çarşafları, etekleri kanaviçeli, yastık kılıfları, birer ikişer atılmaya başlanırdı.
Bohçacı kadına kulak verilirdi. Sokakta sesi duyuldu mu hemen oturma odasına alınır ve dört kulaklı düğüm atılmış bohçasının düğümleri açılması beklenir ve neticede hayran, hayran getirdikleri incelenirdi.
Anne ayırmaya başlar, birkaç parça olduğu zaman sıkı bir pazarlık başlar. Yeminler havada uçuşurdu.
– İki gözüm önüme aksın ki, aldığım fiyata veriyorum, beş kuruş aşağı olmaz. O da zaten senin için.
– Eh sağlık olsun, bu fiyata almam mümkün değil, zaten kocam duymasın, demediğini bırakmaz. Sen halimizi biliyorsun, sen yapma bari..
– Bir dakika canım bir şeyler yapmaya çalışıyorum, ama bende ne yapacağımı bilmiyorum.
– Dedim ya canın sağ olsun. Kısmet değilmiş derim. Kusura bakma senin de vaktini almış oldum.
– Ay aşk olsun o nasıl laf öyle, sen benim ahretliğime çok benziyorsun, onun hatırı için beş lira daha almayayım, zarar ama olsun, kimisinin duası değil mi kardeş.
– Yok, teşekkür ederim sen yaptın yapacağını, ama benim yapacak halim yok. Bir dahaki sefere belki param olur o zaman alırım.
– Söylediğin lafa bak, sen ver elindeki biriktirdiğini, üstünü taksitle her ay uğrar alırım. Şimdi deftere ismini yazayım da.
– Öyle oluyor mu?
– Olmaz ama senin için olacak ahretlik dedik ya.
– Deftere bak ne kadar tuttu gör, şimdi ne vereceksin söyle onu düşeyim, gerisini de arada gelir alırım, sende arttırdığını harcama beni boş çevirme
Helallaşırlar, verilen para hesaptan düşer, ayda kaç para ödeyecek onun için anlaşırlar ve bohçacı uğurlanır.
Yağlı boya çiçeklerle bezenmiş çeyiz sandığının fotoğrafını Alsancak’ta bir antikacıda çekmiştim. Fotoğraf önüme gelince yazısını yazmaya başladım, birden okuduğum Kahramanmaraş’ın Kızılseki Köyü aklıma geldi.
Bu köyde 250 hanenin hepsi evlerinin alt katını atölye yapmışlardı ve ceviz ağacından oyma motifli çeyiz sandığı yapıyorlardı.Taşlı isimli bir kişi onlara bu işi öğretmişti ve kısa zaman sonra bütün köy ceviz çeyiz sandığı yapar olmuştu. Hatta tarlalarını ekmeye bırakmışlar kredi ile makineler almışlar ve seri halde üretiyorlardı. Alıcı da kapıya kadar gelip alıyordu.
Bunu hatırlayınca çeyiz sandığı ile ilgili bir internet turu yaptım..
Yozgat Belediyesi eski bir konağı atölye haline getirmiş, başına da bu işten anlayan birini geçirmiş. Bu kişi oymacılık yaparken eski bir sandığı elden geçirmiş ve oymalı, kakmalı bir sandık ortaya çıkmış cilalandığı zaman. Bunu duyan, gören Yozgatlı hanımlar, belediyeye müracaat etmişler ve eski sandıklarını getirip sıraya girmişler.
Oymacı olan genç Selçuklu ve Osmanlı motiflerini sandıklarına işledikçe işler büyümüş yeni elemanlar alınmış. Şimdi Yozgat Belediyesi kentin girişine ve çıkışına dükkanlar açmış orada oymalı ceviz sandık satıyorlarmış.
Güzel bir teşebbüs, bu girişimci belediyeleri çok takdir ediyorum. Kimi üzüm bağı kuruyor, kimi sandık yapıyor, kimi ise buğday dikip, ekmek satıyor. Umarım çoğalırlar ve katma değerlerini yükseltirler…
Gürol Tulunay