Taşradan çıkış yok
Kurak Günler
Yönetmen ve senaryo : Emin Alper.
Oyuncular : Selahattin Paşalı, Ekin Koç, Hatice Aslan, Erol Babaoğlu, Erdem Şenocak, Selin Yeninci
Değişmez bir akışı vardır, taşra yaşamının. Zaman adeta mühürlenmiş gibidir. Sessizdir, sakindir… Yaşam, sanki içinde bir şeyler gizlemek istercesine durağandır. Sosyal yaşam yörenin kasaba politikacıları tarafından mümkün olduğunca kontrol altında tutar. Seçilmiş belediye başkanı ve efradı halkı baskı altında tutacak her türlü iktidar yolunu kullanır. Gündelik faşizm, baskı ve dayatma sistemi için uygun ortam kurulur.
Türk sinemasında okumuş insanın taşra ile sınavı başlı başına bir kategori olabilecek zenginlikte. Buralara doktor, hakim, savcı, bürokrat gibi yolu genelde tayinle düşmüş okumuşların bir aidiyet sorunu vardır. Akıllarının bir köşesinde geriye dönmek istedikleri kent hep yazılıdır. Aidiyet sorunu yanında kişisel problemleri de bu sakin yörelerde daha güçlü yaşarlar.
Bu bağlamda “Kurak Günler”, Nuri Bilge Ceylan’ın baş yapıtı “Bir Zamanlar Anadolu’da” sonrası çıtayı yükseltiyor. Empatinin yerini linç kültürüne, hukuksuzluğa terk ettiğini gösteriyor.
Yönetmen ve senarist Emin Alper bir kasabayı merceğinin altına alıyor. Taşra erkinin düzenlerine uymayanlara “aba altından sopa göstermek” ile başladığı güç gösterisini genç bir savcının yaşadıkları üzerinden anlatıyor. Gerilimin finale dek nefesini hissettirdiği karanlık bir atmosfer içine gömülüyoruz, çıkamıyoruz.
Genç savcı Emre’nin (Selahattin Paşalı) ilk tayin yeridir, Yanıklar adındaki kasaba. Görünürde kanuna saygıyı dilinden düşürmeyen, fakat uygulamada böyle bir niyeti olmayan kasaba erki tarafından karşılanır. Böylesine toplumsal iki yüzlülükle kanunları uygulamak isteyen Emre’nin kan uyuşmazlığı kaçınılmazdır.
Kasabaya daha ilk girişinde yerde sürüklenen öldürülmüş domuzun kan izlerini takip eder ve havaya ateş açarak kutlama yapan kasaba ahalisini uzaktan izler. Sanki bu tablo gelecekteki günleri için ilk uyarıdır. Havaya ateş açılması kitaba göre kanunsuzdur. Makamına yapılan ilk hoş geldin ziyaretinde bu bağlamdaki rahatsızlığını söyler. Baştan sona zaten bir yoklama havası içinde geçen bir ziyarettir. Ziyaretçiler belediye başkanının avukat oğlu Şahin (Erol Babaoğlu) ve eczacı Kemal (Erdem Şenocak) savcının çıkışlarından çetin ceviz olduğunu kavrarlar. Kendilerinden yana, istedikleri bir duruş değildir. Kafalarındaki plan artık bellidir: savcıyı ne yapıp ne edip, kendi yazılmamış kurallarına, düzenlerine uydurmaktır.
Muhalif gazeteci Murat (Ekin Koç) ile Emre’nin karşılaşması kafasında yeni sorular türetir. Ve davet edildiği rakı sofrasındaki kumpas genç savcının kasabadaki durumunu iyice zora sokar. Murat güvenebileceğini düşündüğü hukuk temsilcisi hakim Zeynep (Selin Yeninci) önce onu taşraya karşı uyarır sonrasında direk mesajını veri: “düzene uy, fazla kurcalama.”
Kasabanın ezelden beri gelen susuzluk problemi kasıtlı olarak çözülmez. Bilirkişi raporlarının mahkemeden gizlendiği, kasabaya nehirden su getirme seçeneğinin ise pahalı denerek belediye başkanı tarafından daha en baştan reddedildiği bir politik manzara var karşımızda. Dev obruklar kasabanın birçok yerinde karşımıza çıkar. Obrukların öykü ilerledikçe sadece susuzluğun gerçeği olduğu kadar bölünmüşlüğün bir metaforu olduğu anlaşılıyor. Yaşananları ülkenin durumunu işaret eden, küçük bir resim olarak görebiliriz. Kurak Günler için bir alegoriden ziyade bir “yatay kesit” demek gerekir. Tümü yansıtan, onu taklit eden, özetleyen bir parça; yoğunlaştırılmış bir ülke panoraması.
Kasabanın damarlarında varolan ve basınç arttıkça çatlaklarından sızan şiddet, ırkçılık, tecavüz, cinsiyetçilik, homofobi… Tüm bunlar filmdeki her bir yan hikâyeye dönüşüyor. Filmin final sekansı sinema tarihine geçecek güçte. Akıllardan, zihinlerden çıkmayacak bir an…
Psikolojik çatışmaların gerginliği mükemmel oyunculuklarla seyirciyi nefessiz bırakıyor. Savcı karakterindeki oyunculuğuyla parlayan ve çeşitli festivallerde ödüllendirilen Selahattin Paşalı karşısında kötü adamların en sivrileni Şahin’de Erol Babaoğlu çok başarılı. Görüntü yönetmeni Hristos Karamanis görsel kadrajlarda, renk seçimlerinde yarattığı atmosferle gizemi ve gerilimi aksatmadan finale dek taşıyor.
Emin Alper sinemasının en olgun örneğini sergilerken, orta akım seyirciyi de yakalayacak bir anlatımı ustalıkla temeldeki fikirle birleştiriyor. Geniş kitlelerin bu filmi izleyeceğini umut ediyorum.
Emin Yeğinboy




