The Smashing Machine, efsane dövüşçü Mark Kerr’in yükseliş ve düşüş hikâyesini anlatıyor
Venedik’te Gümüş Aslan Ödülü’nü alan Dövüş Efsanesi vizyonda…
Amerikan bağımsız sinemasının kardeşleri olarak bilinen Benny Safdie ile Joshua Safdie, Good Time (2017) ve Uncut Gems (2019) filmlerini birlikte çektikten sonra Benny Safdie, ilk kişisel yapımı Dövüş Efsanesi’ni (The Smashing Machine/2025) gerçekleştirdi.
İki kez ağır siklet şampiyonu olan, 1997- 2000 yılları arasında dünyanın en iyi dövüşçüsü sayılan Mark Kerr’in yükseliş-zirve-düşüş öyküsü Benny Safdie’yi çok etkiledi. Yönetmen-senarist-yapımcı Benny Safdie zirveden inen başarısız karakterlere hayran.
Dövüş sporu içinde boks, karate, kung-fu gibi karma dövüş sanatlarını da içerir, Kerr aslında güreşçidir. Mark Kerr’i Hollywood yıldızı Dwayne Johnson canlandırıyor. Bugüne dek aksiyonlarda, aile komedilerinde izlediğimiz oyuncu ilk kez dramatik, ağırlıklı bir rolle karşımızda. Johnson’ın yüzü protez makyajla değiştirildi, bu protetik işlem her gün dört saat sürdü, saç eklendi, Johnson için bu proje çok özel.
Bir şampiyonun gündelik yaşamını, ev halini, karısı Dawn’la inişli çıkışlı ilişkisini, antremanlarını, katıldığı dövüşleri yönetmen el kamerasıyla, grenli görüntülerle aktarır, bu tarz çekim yarı belgesel bir atmosfer yaratır.
Kendi canavarlarıyla, akıl sağlığıyla, psikolojik baskıyla, uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele eden dövüşçü ringlerde 50 bin kişinin karşısına çıkar. Ağrı kesicilere bağımlılığı artınca detoks için rehabilitasyon merkezine gider, ringlerden bir süre uzaklaşır. Sonra da bir türlü zirveye çıkamaz. Dövüşçülerin kanlar içinde kalması Safdie’yi ilgilendirmez, ünlü sporun ana akıma girmesinden yıllar önceki şiddet dolu, yarı yasal dönemlerini de gösterir. Mark, darbeleri aldıkça yeniden ayağa kalkar, kaybettiğini kabul etmez.
Ringin dışında kibar, dost canlısıdır ama çöküşün ardından insanlığını, benliğini bulma çabasına girişir. Mükemmelik saplantısından sıyrılmak zorundadır. Kendi düşüşünü gözlemlerken kendisi ve dünyanın geri kalanı hakkında yeni şeyler öğrenir. İri cüsseli yapısına karşın o aslında sevgi, ilgi arayan duygusal bir adamdır.
Kendine, şöhretine hayran Mark’ın benliğinden feragat etmesine saygı duran yönetmen yenilmemiş dövüşçülerin bile eninde sonunda kaybedebileceğini, bunu kabullenmesini, öz değerini yerle bir etmesine izin vermemeyi öğrendiğini vurgular. Müzik, görüntü çalışması, mekân tasarımları çok başarılıdır.
Venedik Film Festivali’nde Gümüş Aslan en iyi yönetmen ödülünü alan biyografik dramda Dwayne Johnson, Emily Blunt ve gerçek dövüşçüler Ryan Bader, Roberto Abreu, Satoshi Ishii, Oleksandrr Usyk, Bas Rutten oynuyor.