Nobel yolunda bir bilim adamı:Daron Acemoğlu
“Devlet güçlendikçe toplum da güçlenirse ilerleme söz konusu olur”
“Bu kitaptaki iddiamız özgürlüğün oluşması ve yeşermesi için hem devletin hem de toplumun güçlü olması gerektiğidir.Şiddeti engelleyecek, yasaları uygulayacak ve insanların kendi tercihlerini yapıp hayata geçirmeleri için hayati öneme sahip kamu hizmetlerini sunacak güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. Devleti denetlemek ve sınırlandırmak içinse güçlü ve hareketli topluma..İkiz çözümleri ya da denetim ve denge mekanizmaları Gılgamış sorununu halletmeye yetmez çünkü anayasalar ve sunulan garantiler, toplum tetikte olmadığında üzerine yazıldıkları parşümenden daha kıymetli değildir.
Despotik devletlerin yol açtığı korku ve baskı ile devletin yokluğu sonucunda ortaya çıkan şiddet ve kanunsuzluğun arasında sıkışmak özgürlüğe giden dar bir koridordur.İşte bu koridorda devlet ile toplum birbirini dengeler. Denge ani ve radikal bir değişimle oluşmaz.Söz konusu olan devlet ile toplum arasında sürekli ve her gün yenilenen bir mücadeledir.Bu mücadele beraberinde bir.çok avantaj da getirir. Koridor içinde devlet ile toplum sadece rekabet etmez, işbirliği de yapar. Aralarındaki işbirliği devletin toplumun ihtiyaç duyduğu hizmetleri gerçekleştirme kapasitesini artırır.Bir yandan da toplumun devletin kapasitesini kontrol etmek için daha büyük hareketliliğe kavuşmasını teşvik eder. Bunu bir kapıdan ziyade “koridor”yapan unsur ise özgürlüğün kazanımının bir süreç olmasıdır. Koridorun “dar” olmasının nedeni de başarının hiç kolay olmamasıdır. Devasa bürokrasisi, güçlü bir ordusu ve yasaları istediği gibi belirleme özgürlüğü olan bir devleti nasıl sınırlandırabilirsiniz ki? “
Böyle diyor Daron Acemoğlu. Dar Koridor, veya tam adıyla Dar Koridor: Devletler, Toplumlar ve Özgürlüğün Geleceği (The Narrow Corridor: States, Societies and the Fate of Liberty ) Ekonomist James A. Robinson’un birlikte yazmış olduğu üçüncü kitap. Kitapta; neden bazı ülkelerde özgürlüğün geliştiğinin ve başka ülkelerde despotluk, anarşi veya boğucu düzgülerin ortaya çıktığının kökenleri; ekonomik, tarihsel, toplumsal, kültürel ve daha birçok yönden analiz ediliyor.
Acemoğlu uzun yıllardan beri dünyanın gündeminde .. Saygın bir bilim insanı, sözü geçen bir ekonomist. Neredeyse tüm ekonomik tezlerde Ona atıf var. Onsuz olmuyor. İki kez aday gösterildiği Nobel’i 2023 de alırsa hiç kimse hayır demez. Hep mütevazı..CHP Vizyon Toplantısı’na Onu da davet etti. Amerika’dan katıldı toplantıya ve söyledikleriyle büyük yankı yaptı. Bugünkü iktidarın ödüllendirdiği biri O. CHP nin değil Ak Parti’nin yüzyıl toplantısına katılsaydı ondan iyisi yoktu ama tercihini muhalefetten yana yaptı Acemoğlu.
Sosyal demokrat görüşlerine kulak asmadan biraz onu tanıyalım. Daron Acemoğlu 1967 yılında İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini İstanbul Kadıköy’deki Aramyan Uncuyan Ermeni İlkokulu’nda tamamladıktan sonra 1986’da Galatasaray Lisesi’nden mezun oldu. . Lisans derecesini İngiltere’nin York Üniversitesi’nde Matematiksel Ekonomi ve Ekonometri Bölümü’nde (1989) yüksek lisans (1990) ve doktora (1992) derecelerini ise Londra Ekonomi Okulundan aldı. 1992-1993 yılları arasında Londra Ekonomi Okulu’nda ders verdi. 1993’ten itibaren akademik kariyerine Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) devam ediyor. 2000 yılında ekonomi profesörü oldu. 2019 yılında da, üniversitede bir öğretim üyesine verilebilecek en yüksek unvan olan enstitü profesörü ünvanını almıştır. Siyasal ekonomi, ekonomik kalkınma, ekonomik büyüme, gelir ve ücret dengesi eşitsizliği, çalışma ekonomosi, iktisat teorisi ve beşeri sermaye ve eğitim konularında çalışmaları var.
MIT’deki akademik kariyerinin ilk yıllarında, The Economic Journal’da yayınlanan “Consumer Confidence and Rational Expectations: Are Agents’ Beliefs Consistent With the Theory?” başlıklı makalesi “1996 yılının en iyi makalesi” ödülüne değer görüldü. 2005 yılında ekonomi bilimine en büyük katkıyı yapan 40 yaş altındaki bir bilim insanına her iki yılda bir verilen John Bates Clark madalyasını aldı. Kurumların ekonomik gelişim ve siyasal ekonomideki yeri üzerine çalışmaları, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından 2006 yılında Bilim Ödülü’ne layık görüldü. Klasik büyüme ve kalkınma teori ve modellerine farklı bir perspektifle yaklaşımı nedeniyle Sosyal Bilimler dalında 2013 yılı T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Acemoğlu’na verildi. Acemoğlu’na ödülü, 24 Aralık 2013 tarihinde gerçekleşen törende Cumhurbaşkanı Abdullah Gül takdim etti.
.
Utrecht, Bilkent, Bath, Boğaziçi ve Atina üniversiteleri ile Paris’teki École Normale Supérieure tarafından fahri doktor unvanıyla ödüllendirilen Acemoğlu’na 2021 yılında İngiliz Akademisi tarafından Onur Üyesi unvanı verilmiştir.Acemoğlu prestijli Amerikan dergisi “Foreign Policy” tarafından yayınlanan “100 Küresel Düşünür”listesinde yer almaktadır. Bir dönem bakanlık için de kulislerde konuşulan Acemoğlu, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisinde ziyaret ettiği isimlerden biridir.
Daron Acemoğlu oyun ve optimizasyon teorisi üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan yine MIT te çalışan Asuman Özdağlar ile evli ve çiftin üç çocukları var. Eşi MIT’de Elektrik Elektronik ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü’nün başkanı. Asuman Özdağlar ilk ANAP Hükümetinde bakanlık yapan ancak daha sonra karıştığı rüşvet skandalı nedeniyle ceza alan İsmail Özdağlar’ın kızı. Şimdi söz Daron Acemoğlu’nun..
“Özgürlük nedir?”
“Eğer özgürlüğü basit bir şekilde bazı 17. yüzyıla giden felsefecilerin de tanımladığı gibi, yani insanın yapmak istediğini yapabilme olanağı olarak tanımlarsak çok dar bir tanımlama yapmış oluruz. Çünkü bu tanım içinde bazı bileşenler yok. Mesela ‘yapmak istediklerimi yapabilmek için kaynaklarım var mı?’, ‘devletin dışındaki toplumun bana verdiği sinyaller, getirdiği yaptırımlar, limitler neler?’, bu ve benzer soruların cevaplarını düşünmeden bir özgürlük tanımı çok tek taraflı oluyor. Bu bazen bazı insanların dediği negatif özgürlük kavramına tekabül ediyor. Özgürlük kavramının insan toplumlarındaki en çarpıcı gelişimi aslında devlet kurumlarını kullanarak özgürlüğü artırmak. Devlet kurumlarının iki önemli rolü mevcut. İlki devletin kaynak ve fırsat sağlama görevi .. Fakir bir insana bu fakirliğin içinden çıkması için fırsatlar sağlamak, mesela yollar yapıp, okullar açıp, sağlık sistemi sağlamak, yani bu insanın isteklerini rahatlıkla yapabileceği özgürlük altyapısını bu insanın hizmetine sunmak yukarıda bahsedilen özgürlüğün çok önemli bir parçası. İkincisi ise, devletin özgürlüğü toplum içinde örseleyen töreleri ve normları yavaş yavaş yıpratması.”
“Bunları yıkmak gerçekten kolay değil. Hele ki kadınların durumu..”
“Birçok ülkede ve birçok toplumda son on bin yıl içinde kadınlar hiç bir zaman özgürlüğe sahip olamadılar, çünkü erkekler tarafından karakterize edilen bir sistem içinde yaşadılar. Bu dengeyi devlet kurumları sayesinde değiştirmek aslında özgürlüğün, yani dünya toplumunun yüzde 50’sinin özgürlüğünün ortaya çıkabilmesi için çok önemli. Burada gördüğümüz şey şu ki, devlet kurumları olmadan bu gerçek özgürlük olamaz. Devlet kurumlarının gelişmesi aslında insan medeniyetinin sağladığı en önemli şeylerden biri. Ama aynı zamanda tarihin başka bölümlerine bakın, devlet kurumları insan özgürlüğünü en çok kısıtlayan, en baskıcı, en sömürücü sistemlerin de bir parçası. Bu iki elemanı bir araya koyduğunuz zaman dar koridora neredeyse hemen ulaşıyorsunuz.? Devlet kurumlarının güçlü olması lazım ki fırsatları, kaynakları ve olanakları sağlasın. Aynı zamanda denetlenebilmeleri de lazım. Peki, kim denetleyecek? Bu denetlemeyi devlet kendi kendine yapamaz. Bunu elitler de yapamaz. Bunu toplumun denetlemesi lazım. Bu yüzden, toplumun tabandan gelen bir gücü ve organizasyonu olması lazım. Bu da bizi devlet toplum arasındaki dengeye getiriyor.”
“İnsan özgürlüğüne kavuştuğu zaman, bu özgürlüğü başkalarını sömürmek için bencilce de kullanabilir diyorsunuz”
“’Dar Koridor’ kitabında Avrupa’da bir süreç içinde özgürlüğün nasıl ortaya çıktığını anlatıyoruz. Bir taraftan Roma İmparatorluğu’nun devlet kurumları ve Almanlardan gelen organizasyonların devlete karşı toplum içinden gelen, yani tabandan organizasyonların bir araya gelmesi, çok uzun bir süreç içinde yavaş yavaş dar koridorun gelişmesi. Ama geliştiği zaman ne oluyor? İngiliz insanları, Fransız insanları başka ülkelerde olmadığı kadar özgürlüğe ulaşıyorlar. Sonra bu özgürlükle ne yapıyorlar? Dünyanın diğer taraflarını sömürgeleştiriyorlar. Oralardaki insanların üzerine korkunç bir baskı getiriyorlar. Yani, örneğin, bu özgürlük sürecini anlamadan İngiliz koloniyalizmini anlayamazsınız. Ama İngiliz koloniyalizminin dünya üzerine çok negatif etkileri de var. Yani özgürlük kendi başına her şeyi iyi yapacak diye bir şey yok. Neden bu örneği veriyorum, çünkü aynı şey doğayla da ilgili. İnsanlara özgürlük verdiğiniz zaman gerçekten kendi yapmak istediklerini yapma fırsatları getiriyor. Fakat bunlar içinde bir sürü şey de doğaya çok büyük zarar getiriyor. Bu özgürlük koloniyalizmden başka bize sanayileşmeyi de getirdi. Peki, sanayileşme iyi bir şey mi? Evet, sanayileşme sayesinde milyarlarca insan eskiden oldukları fakirliğin üstüne çıktılar. Ama aynı zamanda çok da kötü bir şey, çünkü sanayileşme fakirlik de getirdi. Daha da önemlisi doğaya negatif etkiler getirdi. Yani, özgürlük tek başına bize iyi şeyler getirecek diye bir durum söz konusu değil. Peki, neredeyiz o zaman? Bunun yeni bir teoriye doğru adım olarak görülmesi gerekli. İnsanların artık özgürlüğe organik olarak bazı limitler getirmeleri lazım. Özgürlüğe limit getirmemiz gereken şeyler çok basit. Örneğin, koronavirüs zamanında benim özgürlüğüm maske takmadan istediğim gibi çıkıp herkese virüs geçirmek. Bu özgürlüğü istiyor muyuz? Hayır! Benim özgürlüğüm gidip orman yakmak. Bu özgürlüğü de istemiyoruz. Kimseye zarar vermesem de ormana, çevreye ve gelecek nesillere zarar veriyorum. Benim özgürlüğüm, güneşten gelen enerji yerine orman yakmak. Bu özgürlüğü de istemiyorum. Şu anda hiçbir zaman Türkiye gibi bir yerde iklim problemine yanıt getiremeyiz, çünkü toplum diyaloğu hala iklim probleminin ne kadar önemli olduğunu vurgulamadığı için buna göre bir norm gelişmedi. Bu normları geliştirmemiz lazım.”
“Söz geldi ülkemize ..Türkiye’nin bir fotoğrafını çekebilir miyiz?”
“Şu anda aslında Amerika’ya söylediğim şeylerin hepsi Türkiye için de geçerli. Birincisi, kısa vadede doğru politikaları izlememiz lazım. Makro-ekonomik politikaları izleyip şirketlerin batmasını, insanların fakirliğe düşmesini engellememiz lazım. Ama aynı zamanda Türkiye’nin de Amerika’da olduğu gibi ekspertize, teknokrasiye daha fazla değer vermesi, üniversitelerin bağımsızlığını koruması, bilim dünyasının sesini daha iyi duyması, demokrasiyi ve sivil toplumu daha çok kuvvetlendirmesi lazım. Bunları yaptığımız zaman ekonomi için de yeni yollar açacağız. Ekonominin geleceği Türkiye’de çok önemli. Nereye gideceğiz? Türkiye’nin artık iş gücünün ucuzluğuyla ileriye gitmesi mümkün değil. Görüyoruz ki otomasyondan dolayı olsun, Çin’den başka ülkelerin ucuz bir şekilde eşyalarını küresel dünyada satmalarından dolayı olsun, artık Türkiye’nin de Avrupa’daki ülkeler gibi teknolojiye bağlı olarak büyümesi lazım. Türkiye ekonomisinin en büyük zayıflığı üretkenliğini artıramaması. Üretkenliği artırmak için de teknolojik olarak ileriye giden sektörlere daha fazla yatırım yapıp, daha iyi teknolojiler kullanıp, daha yaratıcı bir şekilde katkı vermemiz lazım. Bunların yapılması için de aslında doğru kurumsal kararlar çok daha önemli. Eğer ekonominin içinde yargı sistemi çalışmıyorsa, yolsuzluk ve belirsizlik varsa, teknokratik doğru kararlar verilmiyorsa, bunların teknoloji üzerine de çok negatif etkileri olur. Türkiye’nin verimliliğinin artmamasının nedenleri, bu kurumsal nedenlere çok bağlı. Üretkenliği artırmak için, teknolojinin en iyi şekilde kullanılabilmesi için ve Türk insan kaynaklarını kullanabilmemiz için doğru yatırımlarda bulunmamız lazım. Bu yatırımlar da hem ekonomik hem de kurumsal olmalı”




