Taylor Swift’ten gece yarısı fısıltıları

  1. yüzyıl popunun en tuhaf yönlerinden birisi her yeni albümün çözülmesi gereken bir bilmece gibi çıkması. Tanıtım çalışmaları  sosyal medyada bir gizem halkası gibi yürütülüyor. Yüksek sesle öyle çığırtkan reklamlar yok. Bunun yerine, gizemli ve görsel ipuçlarının kırıntıları, sanatçının sosyal medya kanalları aracılığıyla periyodik düzende paylaşılıyor. Hayranları onları inceliyor, mümkün olasılıklar üzerine heyecan verici teoriler formüle ediyorlar. Tartışmalı, kafa karıştıran, haberler, yalanlamalar çıkıyor.  Bazen, gerçek albümün listelerde kalmasından daha uzun sürüyor bu spekülatif tanıtım çalışmaları. 

 

Taylor Swift’in 10. stüdyo albümü “Midnights” ta kesinlikle bunlardan birisi oldu. Albüm kapağındaki göz farından, saç şekline kadar içeriği hakkındaki tahminler aylar öncesi hayranlarını meşgul etmeye başladı. Gerçekte bunlara hiç ihtiyacı olmayan bir sanatçı Swift.  

 

Bu 13 şarkı “gecenin bir yarısı yazılmış bir müzik koleksiyonu gibi.. Kabuslar ve tatlı rüyalar arasında bir yolculuk”. 32 yaşındaki söz yazarını geç saatlere kadar uyanık tutan düşünceler neler olabilir? Dokuz albümden sonra kendisine gerçekçi bir bakış atıyor. Sözleri romantizmin öngörülemeyen yükselişini ve yine öngörülemeyen yıkıcı düşüşünü; “iyi kız” ve “kötü kız” ikilisinin çatışmasını ve toplumsal beklentinin sürtüşmesini ,”1950’lerin boku” mısrasında yansıtıyor, ve sonunda kendi yanılgılarının rahatsız edici kabulünü yaşıyor. Son kertede “hayat,duygusal olarak taciz edici” diyor. 

 

“Midnights” ile son iki albümü “Folklor” ve “Evermore” sonrası müzikal olarak elektronik popa yeniden geçiş yapıyor Swift. Folklorik, yöresel olandan kopuş ve popun sınırsız uzamına uçuş.  

Albümün en iyi parçalarından “Midnight Rain” ve “Labyrinth”’te filtrelenmiş synth tonları, dubstep’ten etkilenen bas baskınları, trap ve house esinli vuruşlar ve sesini daha androjenik bir tonda vurguluyor. İnceden Billie Eilish havası var. Bu cinsiyet klişelerini protesto eden şarkı sözlerinin baskınlığı göz önüne alındığında yerinde bir seçim oluyor. “Lavender Haze”’in dediği gibi “benden istedikleri 1950’lerin boku/sadece o lavanta sisinde kalmak istiyorum”. Elvis’ten de 50’li yıllarda konserlerde kalçalarını sallamasını yasaklamışlardı 

Aynı şekilde, “Midnights”’ın etrafında “Folklor” ve “Evermore”’un abartısız doğasından bir şeyler var. Bu, pop yıldızlarının genellikle vaz geçmediği, neon ışınlarının aydınlattığı parlaklıkla uğraşmayı kararlı bir şekilde reddediyor albüm. Ses puslu, atmosferik ve zevkli bir şekilde tonlanmış. 

Muhteşem “Maroon”’da Swift’in sesi, ortam elektroniği ve uğuldayan shoegazy gitarlarla destekleniyor. Birdenbire destansı bir koroya dönüşeceğini hissettiriyor parça. Del Rey işbirliği “Snow on the Beach” güzel bir şekilde yapılmış – muhteşem bir melodiyle iki müzik tarzları arasında mükemmel bir gen eklemesi – ancak iki pop ikonu arasındaki görkemli bir zirveden çok uzakta.  Çarpıcılığı hafifleten kasıtlı bir dokunuş eksikliği var, sadece seslerinin ölçülü bir şekilde karışımı yapılmış. 

Bu albümünde ilgili çekici bir öz güven hissediliyor. Swift’in artık yaşıtlarıyla aynı şartlarda rekabet etmek zorunda hissetmediği hissiyatı hakim. “Ben, bu yollardan yürüdüm artık değiştim…”  

Son Amerikan Müzik ödüllerinde Swift bir kez daha fırtına gibi esti. Kazanılmadık ödül bırakmadı.  

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu