Kendimi tamamen boya ve fırçaya adadım
Ece Eylem Yıldırım 20 yaşında
Ece Eylem Yıldırım 20 yaşında. Küçüklüğünden beri resim tutkunu. Kendini bildi bileli elinden fırça düşmez. Marmara Üniversitesi Resim-iş Bölümü ve Moda ve Tekstil Tasarımı’nda okuyor.
Senin için yeri ve önemi ayrı olan eserinden bahseder misin?
‘’Kayboluş’’ isimli eserim bende her zaman farklıdır. İsminin de geldiği hikaye de; kendimi gerçekten kaybolmuş hissettiğim bir buhran döneminde beni ayağa kaldıran eserimdir. Nefes alamadığımı hissettiğim günlerde onunla beraber kendime geldim, o yüzden “Kayboluş” ile aramda farklı bir bağ var. O tamamen beni yansıtıyor.
Eserlerini üretirken etkisinde kaldığın biri oldu mu?
İster istemez beğendiğim ressamların işleri bilinçaltımdan tuvalime yansımıştır ancak resimlerimde özgün olmak en büyük gayemdir. Genç bir ressam adayı olarak var edilmişin dışında bir şeyler yapma hedefindeyim. Resim sanatı bugün geldiği noktada hala özgünlük ve farklılık arayışı içerisinde. Bu sebeple mesleğimin demirbaşı geçmiş ve yaşayan ressamlardan birçok şeyi öğrenirken kendi iç dünyam ile buluşturmadan tuvalime aktaramamaya özen gösteriyorum.
Eserlerini nasıl tarif edersin?
Eserlerim ruhumun aynası niteliğinde. Resimlerimde bazı çizgilerim var ve bu çizgilerin içerisine, içinde bulunduğum ruh halimin yansımalarını yerleştiriyorum. O yüzden hepsiyle aramda farklı bağlar oluyor. Seneler sonra dönüp baktığımda o resmi yaparken hissettiğim duyguya tekrar dönebiliyorum. Ne şanslıyım ki bunu resmimle tanışan çoğu kişi de fark ediyor. Resimlerimi beğenilme kaygısı gütmeden, sanata hizmet etmek amacıyla yaptığımdan olsa gerek, hepsi benden ve yaşantımdan izler taşıyorlar.
Nasıl bir duygu ile çalışmalar yapıyorsun? Çalışmaların ile vermek istediğin mesaj nedir?
Kendimi kalıpların içerisine sokmayı sevmiyorum. Tuval benim özgürlük alanım. Karmaşadan kaçıp saklandığım bir mabet niteliğinde. Sana özellikle mutluyken veya özellikle üzgünken resim yapıyorum diyemem. Bir şey oluyor, bir şey yaşıyorum veya bir rüya görüyorum, evet diyorum bunu tuvale dökmeliyim. O an renkler ve şekiller kafamda canlanıyor. Kalıpların resimleri sınırladığını düşünüyorum. Aslına bakarsanız gayem mesaj vermekten çok hissettirmek. Hissetmeyi unutup otomatikleştiğimiz bu çağda bize yeniden hissedebilmeyi hatırlatmak istiyorum.
Sanat camiasının ve sanatseverlerin yaklaşımı ne durumda? Olumlu/olumsuz yanları nelerdir?
Ne mutlu ki çoğunlukla pozitif yönde yorumlar alıyorum. Resim eleştirel kalıpları olmadığından fazlasıyla öznel bir yaratım. Bu sebeple eleştirilerden çok etkilenmemek gerekiyor. Yeri geldiğinde tabii aldığım kötü yorumlar da oluyor. Ancak bunlardan etkilenmemeyi öğrendim sanırım. Önemli ressamlarımızdan aldığım eleştiriler tabii altın değerinde. Önemli olan bunu ölçüt haline getirmemek diye düşünüyorum. Sonuçta sanat sizin sanatınız. Beğenilme kaygınız yoksa eleştiri işin tuzu biberi oluyor.
Aynı zamanda Moda Tasarım öğrencisisin ve modaya yön veriyorsun. Peki resimle modayı buluşturmayı düşündün mü?
Kumaşlar da benim için boya kadar vazgeçilmez bir tutku. Moda, resim kadar özgür olmuyor. Daha kalıpları olan bir özgürlüğün parçası. Şu an üzerinde çalıştığım bir koleksiyon var. Eğer mümkün olursa ocak ayında bu tasarımları hayata geçirmeyi düşünüyorum. Resimlerinden yola çıkarak oluşturduğum bir koleksiyon olacak. Kumaşların de hissedilmeye ihtiyaç duyacak naiflikte olduklarını düşünüyorum. Bu yüzden resimlerim ile tasarımlarımı birleştiriyorum ve bunu seviyorum.
İlk solo serginde bizleri ne sürprizler bekliyor olacak?
İinanılmaz heyecanlıyım. Eserlerim ilk defa büyük bir kitle ile buluşacak. Açıkçası çok ikilemde kaldım, acaba daha erken mi, gerçekten yeterli miyim diye düşünüp durdum. Ama sonra fark ettim ki resim cesaret istiyor. Bu yüzden artık vaktinin geldiğini düşünüyorum, aslında o sergide bir sürü Ece ile tanışacaksınız, her bir tuvalde farklı bir ben sizi karşılıyor olacak. Sanırım en büyük sürprizim bu.
Ülkemizde resim sanatı sence ne durumda? Gerekli ilgi ve bilgi var mı?
Bunun eleştirisini yapmak bana düşmez açıkçası. Ancak naçizane fikrimi söylemem gerekirse maalesef sanata ve sanatçıya hala yeterli ilginin olduğunu düşünmüyorum. Bu sebeptendir ki hala Avrupa ile aramızda büyük uçurumlar var. Bir yandan da gelen nesile güveniyorum, gerçekten cesur ve farklı düşünen bir çağ olarak geliyoruz. Bir kopma noktası olacak ve sanatta hak ettiği değeri görmeye başlayacak. Ancak millet olarak önce birbirimize sonra sanata sarılmalıyız ki dünyaya açılabilelim.
Bundan 10 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
İnan bunu söylemek çok zor. Emin olduğum tek şey şayet hayatta olursam hala resim yapıyor olacağım. Hayatımda kesin konuşabildiğim tek şey bu. Ama tabii diliyorum ki sanatımın üzerine bir şeyler koyabilmiş olurum. Bugüne dönüp baktığımda evet gerçekten yol kat etmişim, yol kat etmişiz diyebilirim. Üretemediğim bir yerde olmak benim sonum olur. O yüzden bundan 10 yıl sonra nerede olacağım bilmiyorum ama daha çok ürettiğim ve daha donanımlı olduğum bir yerde olmayı diliyorum.
Son olarak ressam olmak isteyen gençlere söylemek istediğin şeyler var mı?
Ben hala kendimi ressam olarak niteleyemiyorum. Bu sıfata erişebilmek inan çok zor. Resim hiç bitmediği gibi gelişim de hiç bitmiyor. Ancak yeni nesil olarak çok gezmemiz, çok görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Sanat bir ortam ister. Bu ortamı yaratabilmemiz gerektiğine inanıyorum. Birleşmeli ve birbirimize destek olmalıyız. Olduğumuz yerde saymadığımız, her gün bir adım daha ilerlediğimiz bir serüven olmalı. En önemlisi de maalesef ki ülkemizde yolunu sanattan seçen öğrenciler çoğunlukla desteklenmiyor. Burada ailelere büyük rol düşüyor aslında. Bugün burada bu konuşmayı yapabiliyorsam arkamda hep varlığını hissettiren annem sayesinde. O yüzden ailelere çocuklarını hep desteklemeleri gerektiğini bunun bu yoldaki en büyük başarı dinamiklerinden biri olduğunu hatırlatmak istiyorum. Meslektaş adaylarım, inanın korkmadığınızda sanat sizi kucaklıyor. Her yol ilk başta karanlık gözükür. Siz kapatın gözünüzü basın karanlığa, sanat size ışık tutacaktır. Ve zaten sanatçı alnında ışığı ilk hissedendir…




