Nesillerce

“Sabahattin,arkadaşlarını topla ve buraya gel.. Bodrum’a gelin ,sizi Gökova’ya götüreceğim. Güzelliğin ne olduğunu iyice görün,yaşayın,anlayın”

Yıl 1945 ti. O mektup Bodrum’da kalebent olarak yaşayan Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın yani Halikarnas Balıkçı’sından gelmişti.Sabahattin Eyüpoğlu ,kardeşi Bedri Rahmi ve dostları Erol Güney bu çağrıyı bir davetten öte ,bir aydınlanma çağrısı olarak gördüler. O yıllarda Bodrum sürgün yeriydi. Yolu, yalnızca cesurların düşeceği bir yerdi. Ve o cesurlar bir balıkçı teknesiyle yola çıktılar.

Karakuş.. Ne mutfak vardı teknede ne tuvalet. Ama bir fikir, bir düş, bir mavilik vardı.

O mektuptan doğan yolculuk bugün adına “Mavi Yolculuk” dediğimiz kültürün ilk adımıydı. Ve belki de Türkiye’nin denizle tanıştığı “an” dı.

Cevat Şakir’in çağrısı sadece dostlarına değil bir uygarlığın kalbineydi. O, Anadolu’yu Batı’nın değil Ege’nin ışığıyla tanımlamak istiyordu. Sabahattin Eyüpoğlu, Bedri Rahmi, Erol Güney, Fuat Ömer Keskinoğlu, Necati Cumalı..

Hepsi Balıkçı’nın izinde o ışığı görmek, paylaşmak için Karakuş’un güvertesinde buluştular. Ve orada “Mavi Anadolu” düşüncesi doğdu.

“Bu deniz mavi yeşil işlemeli, ayva gibi dişlemeli “diyordu Bedri Rahmi.

O deniz, sanatın, düşüncenin, insanın yeniden doğduğu yerdi.

Mavi Yolculuk tatil değildi. Bir direnişti.. Betonlaşmaya, unutmaya, kente sıkılmış ruha karşı..

Deniz kitapların yerine geçti, yelken düşüncenin metaforuna dönüştü.

Azra Erhat “ Bir Gökova yolculuğu biter, ikinciye burkucu bir özlem başla insanda “derken maviyle kurulan o bağı tanımlıyordu aslında.Eyüpoğlu’nun “mavi gezi” adını verdiği bu yolculuklar 1946 dan 1973 e dek sürecek bir kültür mirasına dönüştü.

Bir zamanlar süngerci Paluka’nın teknesinde başlayan bu serüven kadınların aynaya bakmadan günler geçirdiği , erkeklerin traşsız ama özgür olduğu yolculuklardı.  Denizin ortasında paylaşmanın, dayanışmanın, insan olmanın provasını yapıyorlardı.

Balıkçı’nın düşü Bodrum’lu ustaların ellerinde somutlaştı. Mavi Yolculuk talebi arttıkça sünger tekneleri yetmedi,tırhandiller gulete dönüştü.

Omurgalı çamdan, ruhu tuzdan, gövdesi hayalden tekneler doğdu. Bodrum’un deniz ustaları mavi yolcuların rüyasını şekle soktu.

Bugün “Bodrum Guletı” olarak bilinen zarif çizgiler işte o yılların emeğidir. Ahşabın denize ses verişi Ege’nin müziğidir artık.

O yılların denizcileri Azra Erhat’ın deyimiyle “lugatında hayır kelimesi olmayan” adamlardı. Yelken açtılar, yön buldular, korku tüneli gibi koylardan geçtiler.

Sabahattin Reis’in “Haydi” demesiyle şişelere uzanan ama önce kaptanların yemeğini bekleyen bir deniz terbiyesi vardı. Ve onlar sadece gezmediler, keşfettiler.

Knidos’un fresklerini, Sedir Adası’nı, Kekova’nın batık şehirlerini ilk kez mavi yolcular gördü. Antik tiyatrolarda eski Yunanca Dionysos koroları okudular. Deniz bir tarih öğretmenine dönüşmüştü.

İlk mavi yolculukların “Karakuş”u sonraları “Hürriyet” teknesine dönüştü. 1986 ya kadar mavi yolculuğun amiral gemisiydi. Sonrasında “Nostalgia” ve “Akın A” geldi. Kaptan Mehmet Demirel, Durmuş Deveci, Aksona Mehmet..

Hepsi o mavi bilinci nesilen nesile taşıyan isimler oldu.

Bugün The Bodrum Cup’ın 37.yılı kutlanıyor. Ve bu yılın teması “Nesillerce”. Bu tesadüf değil bir vefa.. Çünkü The Bodrum Cup Halikarnas Balıkçısı’nın o ilk mektubundan bugüne uzanan zincirin son halkasıdır. Bugün yelken açan her gulet bir Mavi Yolculuk” mirasçısıdır. Her kaptan Sabahattin Eyüpoğlu’nun bir selamını taşır rüzgarla.

Şadan Gökovalı birgün Balıkçı’ya şöyle seslenmişti:

“Buralar senin bıraktığın gibi değil. Bodrum’u “Zepyria” değil “Bedroom” sayanlar çoğaldı.

Oysa Mavi Yolculuk sefahat değil seyrüseferdi.

Bir kültür, bir bilinç, bir mavi terbiyeydi.

Bugün The Bodrum Cup o bilinci yeniden hatırlatıyor. Deniz sadece gezilecek değil yaşanacak bir yerdir.

Son söz: Mavi’ye başlar Mavi’de biter.

Azra Erhat’ın dediği gibi “Buralarda insan bir hafta,on gün değil ömrünü geçirebilir. Öyle bir mavi,öyle bir yeşil ki.. Ressamı ressam, insanı insan etmeye yeter”

İlk mavi yolcular o maviyi gördüler. Bizse o mirası yaşatıyoruz. Nesillerce aynı rüzgarın peşindeyiz.

Çünkü bazı yolculuklar bitmez, sadece el değiştirir.”

Bu satırlar bana ait değil. 37.Maximiles Black The Bodrum Cup’ta dağıtılan “The Cup “dergisinde Selda Öztürk kaleme almış. Bir zamanlar gazetede köşesi “Mavi”olan biri olarak keyifle okudum ve sizlerle de paylaşmak istedim.

Köşe yazılarımdan oluşan ilk kitabım da “Mavinin Rengi” adını taşıyordu. Mavi huydur bende..

Harika ve kusursuz bir organizasyon olan 37.Maximiles Black The Bodrum Cup’ta bu duygularım bir kez daha öne çıktı.

Deniz inadına mavi, yaşamak inadına güzel..

Erkan Sevinç

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu