Sumud Filosu Gazze’ye, gözyaşları insanlığımıza..

Bu topraklarda yaşamak için sebepler var. Bu toprak, toprakların hanımefendisi, başlangıçların anavatanı, tüm sonların anavatanı.
Onun adı Filistin’di; ve sonsuza dek Filistin olarak bilinecek.
Benim toprağım, benim hanımefendim, sen yaşamak için bir sebepsin

Mahmud Derviş

31 Ağustos 2025 günü,Barselona’dan bir gemi yola çıkıyor. Adı Sumud; Arapça’da “Sebat” demek, “Direnmek, ayakta kalmak” demek. Sumud Filosu Akdeniz’in dalgalı sularını yara yara ilerlerken, 45 kadar büyük, onlarca da küçük tekne ona ekleniyor ve dünyanın kırkı aşkın ülkesinden yüzlerce insan, ilaç ve 300 ton gıda yardımıyla Gazze’nin dünyaya kapalı kapılarını aralamak üzere yol alıyor. İçlerinde her meslekten olanlar var; sanatçılar, doktorlar, avukatlar, din insanları, denizciler gazeteciler, aktivistler, sadece yardım etmek için orada bulunan sade vatandaşlar…

Kendilerini şöyler tanıtıyorlar:

“Çabalarımız, onlarca yıllık Filistin direnişi ve uluslararası dayanışma üzerine inşa ediliyor. Farklı uluslara, inançlara ve siyasi görüşlere ait olsak da tek bir gerçek bizi birleştiriyor: Abluka ve soykırım sona ermeli. Biz bağımsız, uluslararası bir hareketiz ve hiçbir hükümet ya da siyasi partiyle bağlantılı değiliz. Sadakatimiz adalete, özgürlüğe ve insan hayatının kutsallığına yöneliktir.”

Filoyu canlı yayınlardan ve sosyal medyadan takip ettiğim için, içindeki insanlar artık bana tanıdık geliyor. Türk-Alman aktivist Yasemin Acar’ın günlük yayınlarında adalet, onur ve özgürlük arayışını, 1.5 yaşındaki kızını evde bırakarak filoya katılan ve 20 yıldır Gazze davasına destek veren Brezilyalı Thiago Avila’nın güler yüzlü yardım çağrılarını “Arkası Yarın” dizisi gibi her gün heyecanla izliyorum. Filistin’de şimdiye kadar 270 gazetecinin, 1723 sağlık görevlisinin öldürüldüğünü, her düşen gazeteci, her düşen sağlık görevlisi için Gazze’ye doktorlar ve gazetecilerle yelken açtıklarını söylüyorlar. Ne şahane insanlar, kıllarına zarar gelecek diye ödüm kopuyor.

Aralarında tanıdık yüzler de var. Greta Thunberg genç ve kararlı sesiyle haykırdığında kendimi tutamıyor“Kimse durduramaz seni, yürü be kızım” diye bağırıyorum. Greta şöyle diyor:

“Yelken açıyoruz; iktidardaki ırkçı insanlar harekete geçmediği için, biz adım atıyoruz. Yelken açıyoruz; sadece Gazze’de değil, dünyanın her yerinde bu savaş suçlarının gerçekleşmesini engelleyemeyen yapılara meydan okumak için. Her türlü ırkçılıktan ve baskıdan arınmış bir dünya için yelken açıyoruz. Sevgili Gazze – seni görüyoruz. Sen yalnızca rakamlardan ve BM kararlarından ibaret değilsin. Seni unutmadık.”

Sumud Filosu’nu yolcu etmek için limana giden İrlandalı aktör Liam Cunningham’ın basın toplantısında anlattıklarının etkisinden ise günlerce çıkamıyorum. Kameralara son derece alışık olan Cunningham, Filistinli küçük Fatıma’nın şarkı söylerkenki videosunu izlerken özyaşlarını tutamıyor. O ağlıyor, ben ağlıyorum.

Fatıma bu şarkıyı söylüyor, çünkü kendi cenazesine hazırlık yapıyor. Bu şarkının ölümünden sonra söylenmesini istiyor. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz ki, 5-6 yaşındaki melek gibi çocuklar kendi cenazelerini planlıyor? Nasıl bir insanlık çukurunun içine düştük? Çocuklarımız, torunlarımız bize “Buna nasıl izin verdiniz?”diye sorduğunda ne cevap vereceğiz? Hikayeyi kısa tutacağım. Fatıma maalesef 4 gün önce İsrailliler tarafından katledildi ve biri cenazesinde bu şarkıyı okudu. Buradayım. Çünkü devletlerin yapması gereken şeyi yapıyoruz ve Sumud Filosu, bu nedenle önemli.”

Hükümetler neredeyse Filistin topraklarında gerçekleşen soykırımı üç maymun şeklinde izlerken başka ünlüler de seslerini katliama karşı yükseltiyor. İngiliz aktör Benedict Cumberbatch, Filistinli şair Mahmud Derviş’in yazının girişinde paylaştığım ve beni çok duygulandıran “Bu topraklarda yaşamak için sebepler var” şiirini, Londra’daki “Together for Palestine” yardım etkinliğinde okuyor, Filistin asıllı model Gigi Hadid, Selena Gomez, Annie Lennox, Mark Ruffalo, Riz Ahmed, Eski Real Madrid’li futbolcu Karim Benzema, Galatasaraylı Hakim Ziyech gibi buraya sığdıramayacağım birçok isim de, açık mektuplara imza atıyor, sosyal medya hesaplarından Filistin’de yaşanan insan hakları ihlallerine ve katliama dikkat çekiyor.

Sadece denizde değil, dünyanın dört bir yanında, vicdan sahibi insanlar sokaklara çıkarak, masumların katledilmesine karşı ayağa kalkıyor. Belçika’da protestocular, çarşaflara sardıkları sembolik çocuk cesetleriyle yürüyorlar. Londra’da on binler sokaklara dökülüyor. “Ateşkes, Şimdi!” pankartları taşıyan kalabalığa polis sert müdahalede bulunuyor, bazı yürüyüşler şiddetle dağıtılıyor. Göstericilerin bir kısmı gözaltına alınırken, İngiltere kamuoyunda da tartışma büyüyor: Demokrasi yalnızca savaş uzaklardayken mi var, yoksa tam da böyle zamanlarda mı sınanmalı?

Berlin’den Paris’e, Sydney’den İstanbul’a yüz binler bir araya geliyor, Toronto’da belediye binalarının önüne boş bebek arabaları bırakılıyor, New York’ta Brooklyn Köprüsü günlerce insan seliyle kapanıyor. Somali’den Arjantin’e kadar 80’den fazla ülkede yapılan eylemler, dünyanın farklı köşelerinde olsak da, halklar olarak kalplerimizin aynı ritimde attığını gösteriyor.

Ancak hiçbir tepki İsrail’in umurunda gözükmüyor ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun dili her geçen gün daha da sertleşiyor. Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler’de konuşma yapmak üzere kürsüye çıkarken, delegeler salonu terk ediyor ve kendisini yuhalıyor. Netanyahu konuşmasında Filistin Devleti’ni tanıyan hükümetleri -ki onlar da zaten ortada Filistin’den geriye pek bir şey kalmadıktan sonra tanıdı- saygısızlıkla suçluyor, Trump’a her fırsatta teşekkür ediyor ve en çok da şu sözleriyle dinleyenleri şoke ediyor:

“Naziler, Yahudiler’den kibarca gitmelerini mi istedi? Ya da diğerleri? Tarihte tüm soykırım yapan liderleri saymamı ister misiniz?”

Tarihin en ağır trajedilerinden birini yaşayan bir halkın temsilcisinin, bu benzetmeyi yaparken tarihin ironisini görememesi ne acı! Netanyahu ayrıca sosyal medyada İsrail’e karşı desteğin azaldığını görünce, TikTok’u satın alabileceklerini söyleyecek kadar ileri gidiyor.

Netanyahu Efendi ve Trump Efendi bir araya gelerek, sanki kendi mallarıymış gibi, bir de sevindirici bir haber veriyorlarmış gibi 20 maddelik Gazze Barış Planı’nı açıklıyorlar. Körler, sağırlar, birbirini ağırlar. Efendim plana göre, müslüman ülkeler Hamas’la temasta olacakmış, eğer Hamas’la anlaşılamazsa, ABD İsrail’e “Hamas tehdidini yok etme işini tamamlaması için” tam destek verecekmiş. Plan Hamas tarafından kabul edilirse rehineler en geç 72 saat içinde serbest bırakılacakmış, hayatını kaybeden rehinelerin naaşları derhal iade edilecekmiş ve savaş sona erecekmiş.

Yok ya!  Çamurdan su içerken havaya uçurulan, elleri ayakları kopan, kemikleri sayılan, açlıktan ölen, Fatıma gibi kendi cenazesi için şarkı söyleyen çocuklar ne olacak?! Etnik soykırım diyemiyorsunuz da, kendimizi koruyoruz ayağına yatıyorsunuz. Savaş suçlususunuz! ‘Arkası Yarın’ın bu bölümlerini izlediğimde ekrana bir şey fırlatmak geliyor içimden!

Bir hafta önce Sumud Filosu konvoyu, Yunanistan açıklarında yani uluslarası sularda dronelarla bombalanıyor, 10 kadar tekne hasar alıyor, gemiler arasındaki iletişim kesilmeye çalışılıyor. Gemiler Yunanistan’da tamir edilip, tekrar yola koyuluyor.

Şimdi hepimizin aklındaki soru aynı: Sumud Filosu Gazze’ye varabilecek mi? Bugün İsrail’in gemiyi ablukaya aldığını izliyoruz. Uluslararası hukuka göre (San Remo deniz savaş hukuku) bir devlet, yasal bir deniz ablukası ilan etmişse, o abluka kapsamındaki gemileri durdurma hakkı bulunabiliyor. İsrail, tabii ki ablukanın meşru olduğu görüşünde; organizatörler ise ablukayı “uluslararası hukuka aykırı” ve “insani bakımından yasadışı” sayıyor.

Endişe içinde aklıma, 31 Mayıs 2010’da gerçekleşen Mavi Marmara olayı geliyor. Gazze’ye o dönem insanı yardım taşıyan Mavi Marmara’ya, İsrail komandolarının helikopterlerle ve deniz botlarıyla saldırdığını, aralarında doktor, gazeteci, aktivistlerin bulunduğu 9 kişiyi katlettiğini ve onlarca insanı yaraladığını hatırlayacaksınız. Mavi Marmara Davası’nın avukatlarından Doç.Dr.Ramazan Arıtürk Gazze’ye çok yakın mesafedeki Sumud Filosu’nu şu sözlerle uyarıyor:

“Mavi Marmara, 31 Mayıs 2010’da uluslararası sularda işlenen bir katliam. Ve o katliamın öğrettiği dersler, bu zamanlarda Sumud filosunun kaderini anlamamız için yol gösterici. Sumud filosu gemileri yol alırken karşılarında yalnızca dalgalar, rüzgârlar veya doğanın engelleri olmayacaktır. Onların karşısına, modern çağın en pervasız, en saldırgan, en haydut devletlerinden biri dikilecektir.”

İspanya Başbakanı Pedro Sánchez ve İtalya başbakanı Giorgia Meloni, filonun güvenliğini sağlamak için birer savaş gemisi devreye sokuyor. Türkiye’ye ait iki insansız hava aracı (İHA)  filonun üzerinden uçuyor. Ancak tüm bunlara rağmen Sumud Filosu’nun İsrail kuşatmasını kırabilecek mi  bilemiyoruz

Artık birer kahraman gibi takip ettiğim bu insanların başlarına bir şey gelecek diye ödüm kopuyor. Her gün onlara dua ediyorum. 

Yüzyılın en kanlı katliamını izlediğimiz “Arkası Yarın” da umuda ihtiyacımız var artık…

Ayşe Acar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu