Türkiye’nin yakın tarihi içinde bir Cem Karaca

Cem Karaca’nın Gözyaşları-2024
Yönetmen: Yüksel Aksu.
Oyuncular: İsmail Hacıoğlu, Fikret Kuşkan, Yasemin Yalçın, Meral Çetinkaya, Melisa Pamuk.

Anadolu türküsünün rock müzikle kaynaşmasında başat rol oynamış Cem Karaca’nın yaşamının büyük bir bölümünün anlatıldığı film var karşımızda. Ben gibi, o yılları yaşamış Cem Karaca ile söyleşiler yapmış, karşılıklı kafaları çekmiş, müziğine ve kimliğine duygusal bağı olan birisi için, onun üzerine yapılmış bir filmi beğenmek kolay değil. Bazı eksiklerine rağmen mükemmel bir film yaratmış sevgili Aksu.

Şarkıları seslendiren ve Cem Karaca’ya perdede hayat veren İsmail Hacıoğlu olağanüstü. Hacıoğlu ses tonundan, beden hareketlerine, yürüyüşüne, sahne duruşuna oynamamış, dönüşmüş. Gala sonrası yapılan “içinden bir Cem Karaca çıkmış” benzetmesi durumu çok iyi tanımlıyor. Şarkıları da kendisi seslendirmiş olması Hollywood oyuncularının sıklıkla yaptığı metod oyunculuğunun bir yansıması. Sadece alkışlanır.

Filmin anlattıklarını biraz daha kronolojik bir sıralamaya sokarak anlatmak istiyorum. 1945 İstanbul doğumlu Cem Karaca. Babası Azerbeycan asıllı Mehmet Karaca, annesi Rrmeni asıllı Toto Karaca (İrma Felegyan). Ailecek tiyatrocular. Ona musiki aşkını ilk aşılayan Rosa Felegyan, annesinin teyzesi… Ona piyano çalmayı, notaları öğretiyor. Çocukluğunda geçirdiği menenjit sonrası görme kaybı yaşıyor ve bu yüzden hep kalın gözlükler kullanıyor. Gözlük çerçeveleri de hep frapan değişimler geçiriyor. Babası Mehmet Bey (Fikret Kuşkan) elitist bir insan ve oğlunu diplomat olsun diye Robert Kolej gibi yabancı dili kuvvetli okullara gönderiyor. Fakat Cem başka bir alemin insanı, inatla “ben şarkıcı olacağım” diyor. Oluyor da…

İlk grubu Dinamikler ile verdiği rock’n roll konserini babası Mehmet Bey parayla tuttuğu adamlara bastırtır ve yuhalatır. Sonrasında da asker kaçağı diye de ihbar eder. Hem de ilk evliliğinden 3 gün sonra. Cem askerliğinde 2 yıl Anadolu kültürü ve insanıyla yaşar. Aşık Mahzuni’yle tanışır. 1967’de Mehmet Soyarslan ile Apaşlar’ı kurar ve hayatı boyunca hep yanında olan plak yapımcısı, Muyap kurucu üyesi Yavuz Asöcal ile çalışmaya başlar. Asöcal, ona müzik çalışmalarında hep destek olmuş bir kimlik olarak da işlenmiş filmde.

1967’de katıldıkları Altın Mikrofon yarışması hayatlarının dönüm noktası olur. Cem’in bestesi olan “Emrah” şarkısı ikinci olur ve çok ilgi görürler. 68’de “Resimdeki Gözyaşları” ikinci hit şarkıları olur. 69’da Cem siyasi içerikli parçalar yapmak istemesi Apaşlar tarafından kabul görmez ve ayrılırlar. Sonraki yıllarda Seyhan Karabay tarafından kurulan Kardaşlar’la birleşti. 70’de sol duruşunu daha bir vurgulayan “Dadaloğlu” geldi ve büyük hit oldu. Ortalığı ritmiyle, Cem’in davudi sesiyle sarsan bir parçaydı.

71’de Trabzon’da verdiği konser sırasında patlayan bombalarla 30 kişi yaralandı. Sağ sol çatışmasının artık müzikal kanadında yer alan bir isim olmuştu Cem. Polis tarafından komünist olarak fişlenmesi gecikmez. 71’de Kardaşlar dönemi sona erer ve Moğollar’la birleşir. Müzik dünyasını sarsan bu birleşme 75 yılında Cahit Berkay’ın Fransa’ya gitmesiyle sona erer.

Moğollar’la yaptığı “Namus Belası” şarkısının ortaya çıkışı arkasından gelen Dervişan grubu, “Tamirci Çırağı” hepsi 70’li yılların ilk yarısında yaşanır. 70’li yılların ikinci yarısında çığırından çıkan sağ sol çekişmesi onu bir hayli yıpratır. 80 darbesi mimarları “1Mayıs” plağını toplatır ve Komünizm propagandası nedeniyle tutuklanmasına karar verir. O sırada Avrupa turnesinde bulunan Cem yurda dönmez. Babasının cenazesine katılamamak onda büyük bir üzüntü yaratır. Üzerine bir de vatandaşlıktan çıkarılması eklenir. Artık evlat, aile ve vatan hasretiyle geçen 8 Almanya yılı gelir.

85 yılında Turgut Özal ile buluşur Almanya’da ve geriye dönmek istediğini belirtir. Hakkındaki davaların düşmesi sonrası 87’de geri gelir.

Baba Cem/Baba Mehmet/Oğul Emrah, üçgeninde Yeşilçam duygusallığını yaşatan sahnelere çokça yer vermiş yönetmen Yavuz Aksu. Göz yaşartan sahnelerde başta Fikret Kuşkan babası Mehmet Bey’de, annesi Toto Karaca’da Yasemin Yalçın başta olmak üzere tüm oyunculuklar muhteşem. Yaşlanma efektleri ve dönemin yansıması da keza çok güzel toparlanmış. Konser çekimlerinde o yılların konser atmosferine ışınlandım. Türkiye’nin yakın tarihini ben yaştakilere bir nebze buruklukla hatırlatması kaçınılmaz… Neler yaşamışımız insanı başka, toprağı başka bu ülkede. Ve daha da neler yaşıyoruz…

Almanya yıllarında, Die Kaneken grubuyla yaptığı müzik çalışmalarına çok yer vermemiş Aksu. Bu yıllar için de MUBİ’de yer alan “Aşk, Mark ve Ölüm” belgeseli tamamlayıcı bir film olabilir. Tabi ki, küçük bir eve kapanıp kafayı çekerek de geçirmedi o yılları. Sürgünde olan onca sanatçı vardı o yıllarda Almanya’da temasta olduğu. Üretti, konserler verdi, TV şovlarına çıktı.

Muhtar, Emrah, Tamirci Çırağı, Namus Belası, Çok Yorgunum, Ceviz Ağacı, 1 Mayıs, Bekle Beni, Dadaloğlu, Hep Kahır kim unutabilir ki, bu şarkıları?

Hepsi filmde var… Yüksel Aksu “iftarlık Gazoz” ve “Dondurmam Gaymak “yanına iftiharla koyabileceği bir film yaratmış. Hayatı çok protest, çok dönemli geçmiş bir Cem Karaca’yı keşfetme filmi de diyebilirim.

Emin Yeğinboy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu