Torosların Anası’ndan voleybolcu kızlarımıza..

 

Paris Olimpiyat Oyunları’nda voleybolcu kızlarımızın 2-0 geriden gelerek, Hollanda’yı 3-2 yendikleri maçla başlayan seyir keyfim aynı gece yarısı ‘kadınlar 200 metre serbest yüzme finalinde iki Avustralyalı yüzücü arasındaki dev çekişmede, O’Callaghan’ın altın,Titmus’un gümüş madalya kazanmasıyla noktalandı…

Avustralya’nın başarısından önce voleybolcu kızlarımız…

Başarılarıyla yıllardır bizleri gururlandıran kızlarımız, dinci(dindar demiyorum)-gerici çevrenin tüm saldırı ve baskılarına,iktidarın kendilerine yönelik uygulamalarına -uçakta ekonomi bölümünde dar sıralarda yolculuk ettirilmeleri gibi- (NATO toplantısına kaç uçakla gidilmiş,kaç araba götürülmüştü?..) karşın bir kez daha sevinçle kalbimizi hoplattılar…

Voleybolcu kızlarımızın yaşattığı gurur, 1936 Berlin Olmpiyatları’na ilk kez katılan ve eskrim dalında ülkemizi temsil eden kadın sporcumuz Prof.Dr.Halet Çambel ile başlamıştı.
(Alman rehberin ısrarına karşın Hitler ile tanıştırılma önerisini geri çevirmişti.)

Voleybolcularımızın ninesi…Olimpiyatlara katılan ilk kadın sporcumuz Halet Çambel…

Yalnız spor mu?
Ülkesi için neler yapmaz ki…

Kadirli yakınlarındaki Karatepe-Aslantaş diye bilinen yerde Astavia’da kazı çalışmalarını yürütür,iki dilli yazıtlardan o güne kadar başarılamayan Hitit dilini çözer.

İstanbul’da ailesinden kalma yalı evi yerine gecesini gündüzünü o dağ başındaki kulübede geçirir.
(Ben de kendisini o kulübede tanımış,değerli eşi Nail Çakırhan ağabey ile geç vakitlere kardar süren sohbetimiz anılarımın unutulmazları arkasındaki yerini almıştı.)

Yalı evini ne yaptı biliyor musunuz?

Boğaziçi Üniversitesi’ne arkeoloji ve mimarlık tarihi çalışmalarının yapılması için bağışladı…

O dağlarda yaşayan Türkmen’lerin her derdine koştu…Kök boya tekniği ile dokunan Karatepe kilimlerini tüm dünyaya tanıttı…
(Bu büyük Cumhuriyet kadınını kaybettiğimizde,
Türkmen kadınlar tabutunun üzerine Türk bayrağı ile birlikte Karatepe kilimi de örterek son yolculuğuna uğurladılar…)

Bölgeyi,dağları karış karış dolaşarak,yöre ağzının yok olmaması için derlemeler yaparak ‘Türkmen Ağzı Sözlüğü’nü hazırladı… Türkmenler de ona ‘Torosların Anası’ dediler…
‘Türkmenlerin Güzel Ecesi’ dediler…

Eşi Nail Çakırhan ile birlikte hayvan sırtlarında,olmadı kendi sırtlarında çektikleri malzemelerle o dağ başında Türkiye’nin ilk ‘Milli Park’ uygulamasını gerçekleştirdiler. Türkiye’nin ilk ‘Açık Hava Müzesi’ni kurdular…

Ülkesi için gecesini gündüzüne katan bu insanlara Nail Çakırhan ile Halet Çambel’e iktidar ne yaptı dersiniz?

Solcu ve komünist oldukları gerekçesiyle çektirmediğini bırakmadı.

Mimarlığı o dağ başındaki müzeyi yaratırken çekirdekten öğrenen ve Akyaka’da yaptığı evlerle geleneksel mimariyi günümüze taşıdığı için Türkiye’nin ilk ‘Ağa Han Uluslararası Mimarlık Ödülü’ nü alan Nail Ağabey hapislerde çürütüldü.
(Nazım Hikmet ile birlikte ‘1+1’ şiir kitabını birlikte çıkardılar.)

Bu zulmü yaşatanlar milliyetçi!..
Ülkesi ve insanı için bunları yapanlar vatan haini!..

Bugün…

Her türlü baskıya karşın, Halet Çambel’in torunları voleybolcu kızlarımız,her türlü baskıya karşın ‘Biz Cumhuriyet Kızlarıyız’ diyerek direniyor,başarılarıyla göğsümüzü kabartmaya devam ediyorlar…

25 milyonluk nüfusuyla,her olimpiyatta aldığı madalyalarla ilk sıralara oturan Avustralya’ya gelince…

Bu başarının kaynağı nedir? Diğer etmenleri bir yana bırakarak kendi basit deneyimimi aktarayım:

Kalp rahatsızlığım nedeniyle sağlığıma uygun yapabildiğim sporlar her gün yapmaya çalıştığım yüzme ve yürüyüş…

Sydney’de yaşadığımız semt Chiswick’te,evimizin civarındaki koyda gidiş geliş yaklaşık 6 km.ilk yürüyüş yolunda,yol boyunca içinde aynı anda en az on takımın maç yapabildiği, futboldan ragbi’ye,kriketten basketbole her türlü spor etkinliğinin yapıldığı(iki tanesi gecede etkinlik yapılabilmesi için ışıklandırılmış) beş büyük park var…

Yine evimizin civarında,birisi 2000 yılı olimpiyatları için yapılmış beş olimpik yüzme havuzu var.(İki tanesinde açık ve kapalı havuzlar var.)

Her sabah alacakaranlıkta, önümüzdeki Parramatta nehrinde(nehir deniyorsa da aslında okyanustan içerilere uzanan bir kol) kürek çekenlerin sesleriyle uyanıyoruz…
(Hemen karşımızda olimpiyat madalyalı bir kürekçi adına denizin ortasına dikilmiş bir anıt)

Tüm toplumun spor yapabilmesine olanak sağlayan tesisler,alanlar, yemyeşil parklarla bezenmiş bir kent,bir ülke…

Ve tüm toplumun kendilerine bu onuru yaşatan sporculara gösterdiği saygı ve sevgi seli…

Kazanılan madalyalar…

İlk madalyamızı alan okçularımızı ve voleybolcu kızlarımızı kutluyorum…

Muammer Toprakçı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu