Sound of Silence Hikayesi

Kör genç yattığı yerden doğruldu. Kapının açıldığını duymuştu.
– Kim o ? diye seslendi.
– Merhaba,  Yine karanlık oldu..!    Seninle konuşmaya geldim, dedi oda
arkadaşı Art. Sesi çınlayarak sürdürdü konuşmasını;
– Haydi canlan Stanford, karanlık dostun sana İliadayı okumaya geldi…

Buna benzer konuşmalar, 1961 yılının başlarında Columbia Üniversitesi’nin
kampusunda Sanford Greenberg ve Arthur Garfunkel isminde iki oda
arkadaşı arasında aylar içinde defalarca yaşandı. Stanford Greenberg
okulun parlak öğrencilerinden biriydi ama üniversite yıllarında önce
bulanık görmeye başlamış, sonra da yanlış teşhis ve hatalı bir ameliyat
neticesinde kör olmuştu. Ameliyattan bu yana depresyon içindeydi ve
odasından çıkmak istemiyordu.  Oda arkadaşı Art olmasaydı üniversiteyi
bırakma kararını alacaktı. Art (Arthur’un kısaltılmışı) kendisine Stan’in
kör olmasından sonra Darkness (karanlık) ismini takmıştı. Çünkü Stan,
çok ümitsiz olduğu bir gün gözlerindeki karanlığın artık hiç bir zaman onu
bırakmayacağını söylemiş idi..Art ise bu kelimeyi lakap olarak kendisine
takarak kendisinin de asla onu yüzüstü bırakmayacağını vurguluyordu..
Zor günleri boyunca Stan’la  uzun uzun konuşmuş, Ona sürekli olarak
yapabilirsin, Stan diyerek cesaret vermişti…Hatta “Yapacaksın,
Üniversiteyi bırakmamalısın, ben sana yardım etmek için buradayım. Susan’ı da
kendinden uzaklaştırma….Kör olmak dünyanın sonu değildir. Önünde çok
güzel bir yaşam var” şeklinde günlerce dil döktü ve en sonunda Stan
denemeye karar verdi. Aylarca birlikte ders çalıştılar. Sonunda Stan 1961 eylül ayında sömestr sınavlarını geçti ve üniversitede kalabileceği belli oldu.

Art’ın  ona bahsetmediği başka planları da vardı. Okumakta
olduğu mimarlık mesleğinin kendisine uygun olmadığına karar
vermişti, Üniversiteden ayrılacaktı. Bu kararını Stan’a nasıl
söyleyebileceğini kurup duruyordu. Henüz daha kör olmayı yeni
kabullenmiş olan Stan’ın kendi başına yaşayabilecek güveni kazanması
gerekiyordu.

Bir gün her zaman olduğu gibi okuldan kol kola çıktılar ve kaldıkları eve
giden trene binmek için New York merkez istasyonuna geldiler. Art aniden
Stan’a döndü ve;
– Hay aksi! Notlarımı okuldaki dolabımda unuttum, yarın da sınavım var !
Geri dönüp onları almam lazım. Sen eve dön! dedi ve Stan’ı onca kalabalık
ortasında şaşkın bırakıp gidiverdi.

New York’a daha önce gidenler bilir…Merkez istasyonunun nasıl da
kaotik bir yer olduğunu…Günün her saatinde, içinde binlerce
kişinin koşuşturduğu dev bir yerdir. Bırakın kör bir insan için, gideceği
yeri çok iyi bilmeyen herhangi bir kişi için bile son derece patırtılı ve
ürkütücüdür.

Stan onca koşuşturan insanın tam ortasında panik içinde ayakta bir süre
durdu ve sonra alıştığı seslere doğru yavaşça yürümeye başladı. Bir kaç
kere gelip geçenlerden yardım da alarak, dönüş trenini buldu, trene bindi
ve durakları sayıp evlerinin durağında indi. Sonra daha önce saymış olduğu
adımları anımsayarak evinin kapısına kadar gelebildi.  İşte tam o an, bütün
bu yol boyunca onu sessizce ve dikkatle takip etmiş olan Art tekrar koluna
girdi ve;
– Sana söylememiş miydim Stan!  Bütün yol boyunca karanlık senin
peşindeydi ama sen zorlansan da başardın işte !

Ertesi gün sınav falan yoktu. Art arkadaşının yanında olmadığı zamanlarda
onun bağımsız hareket edebileceğinden emin olmak istiyordu. Bir kaç gün
sonra Stan ile birlikte paylaştıkları odayı bıraktı. Artık iki dostun
üniversitede birlikte kol kola yürüdükleri yol bitmişti.

Stan ise 1965 yılında üniversiteyi bitirdi  yüksek lisansı için Harvard’a yazıldı ve Susan Roseno ile evlendi.

1962 yılında bir gece Susan ile Stan’in küçük evlerinde telefon çaldı.
Arayan Art;
– Stan, paran var mı? diye sordu ve ekledi;
– 400 dolara ihtiyacım var, Paul ile bir şarkı yazdık stüdyoda kayıt
ettirebilecek paramız yok, dedi.

O gün Stan ve eşinin bankada olan bütün birikimleri 404 dolardı. Bir an
bile düşünmeden parayı Art’a gönderdiler.  Art Garfunkel ile birlikte
şarkılar yazan Paul Simon, Stan’i tanımıyordu ama Art’ın ona anlatmış
olduğu o ilk diyalogu hiç unutmamış bir gün evinin banyosunda, yere
gitarıyla oturup notaların fayanslara çarpan yankılarını dinleye dinleye
şarkıyı yazmıştı.

Ve Art Garfunkel’in, Paul Simon’la birlikte ilk yazdıkları parçalardan biri
olan Sound of Silence (Sessizliğin sesi) böyle ortaya çıktı, plak haline geldi.

 


Şarkı Stan için çok tanıdık olan şu sözlerle başlıyordu;

Hello darkness, my old friend
I’ve come to talk with you again…

.
Bu muhteşem şarkı başlarda hiç tutmadı. 400 doların yardımıyla yaptırılan
plaklar satılmadı. Dinleyiciler sanki Stan’dan bir işaret bekliyorlardı..Stanford
Greensberg 1966 yılında yüksek lisans alarak Üniversitede öğretim
görevlisi oldu ve ilk şirketini kurdu…. Sound of Silence da 1967 yılında 7 Oscar alan kült “The Graduate” filminin kapanış müziği seçildi. Sonra da bir anda
dünyanın her yerinde listelerin başına geçti.

Aslında şarkının sözleri bir mesaj bütünlüğü içinde değildi ama o
yıllarda Vietnam savaşına karşı direnen gençliğin duygularına tercüman
olmuştu.

Bence şarkının öyküsü kadar önemli olan, sonraki yıllarda buluşlarıyla
tanınan, aldığı patentlerle zengin olan  Stanford Greenberg’in Art için
söylemiş olduğu şu sözleridir;

– Keşke ona olan minnettarlığımı ve dostluğumuzun derinliğini ve
büyüklüğünü açıklayabilecek kelimeleri bulabilseydim. Art benim hayatımı
ölçülemeyecek kadar zenginleştirdi…

Sound of Silence kuşaklar boyunca hala yoğun olarak dinleniyor. Şarkı,
2012 yılında Kongre Kütüphanesi’ne, bestelendikten 50 yıl sonra kültürel,
tarihi ve sanat derinliği açısında gelmiş geçmiş en iyi birkaç şarkı arasında
kabul edildi. Kayıtları hep saklanmasına karar verildi. İkilinin 2003 yılında
yayınlanmış olan dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 500 şarkısı listesinde
olan 3. şarkısı Sound of Silence ‘dır..

Ayhun Alpagut

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu