“Sessiz Havuz” ses getirecek
İsmi Begüm Egeli Bursalıgil. 1982 İzmir doğumlu. Anne ve baba tarafı İzmirli ve ayrı ayrı çok kalabalık, çok renkli olan bir aile ortamı içerisinde büyümüş. İzmir Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra Koç Üniversitesi’nde İşletme okudu. Sonrasında yüksek lisans için Milano’ya gitti ve Moda ve Lüks Yönetimi üzerine eğitim aldı.. Roma’da Bulgari’ye yaptığı proje sonrasında ülkesine dönüp pazarlama alanında çalışma hayatına başladı. Hem Türk, hem de çok uluslu şirketlerin pazarlama departmanlarında farklı farklı görevlerde bulundu. Son bir buçuk yıldır eşi ve iki kızı ile birlikte Londra’da yaşıyor Bursalıgil’in Boyut Yayınları’ndan “Sessiz Havuz “adlı ilk kitabı çıktı. Kitap çıkar çıkmaz büyük ilgi gördü.Bursalıgil’e sorduk merak ettiklerimizi..
“İlk kitaptan söz edelim mi?”
.Sessiz Havuz benim ilk romanım. Çok uzun süredir içimde yaşadığını bildiğim kelimelerin vücut bulmuş hali. Kitap yazma fikri için yeni diyemem. Fikir yıllardır içimde dolanan bir fısıltı gibiydi. Kulak verip dinlemem yeni oldu diyelim. Ancak her şeyde olduğu gibi esas yapılması gereken aklında çevirme kısmını geçerek, kalem kağıdı önüne koyup denemeye başlamakmış. Sonrası gerçekten de geliyor. Kitabı sekiz ay içerisinde tamamladım. O dönem içerisinde tuhaf bir şekilde kitabı besleyebileceğim çokça düşünce, hatırladığımı bile unuttuğum kişisel anekdotlar ve bilgiler karşıma çıktı.
İnsan yazdıkça gerçekten karakterleri aklında canlı tutup onlarla beraber yaşıyormuş. Yazdığım her tiplemenin kalbimde ayrı yeri oldu. Kitabı gerçekten severek isteyerek kaleme aldım. Başlangıç noktam hayatla ilgili kendimce saptadığım içgörüleri anlatmaktı. Bunları daha okunur kılabilmek için bir hikaye içerisinde oturtmamın iyi olacağını düşündüm. Yoksa yarattığım metin daha öncekilere çok benzeyecek, bir makalenin denemeye dönüşmüş halinden öteye gidemeyecekti. Oysa ben bir roman yazmak istiyordum. Bir yandan da yolları birbiriyle kesişen kadın hikayeleri oldukça ilgimi çekiyordu. Bu etkinin zaman, mekan, samimiyet seviyesi veya yaşam tarzı gibi küme başlıklarını aşarak birbirini etkileyen bir enerji frekansında olduğunu düşünüyorum. Kitabıma bunu yansıtmayı arzuladım.
“Kitabın ana karakteri Ayla ile özdeşen yanlarınız var mı?”
Ayla ile en büyük ortak paydamız İzmir şehri ile olan bağımız ve bu şehre duyduğumuz sevgi. Ayla’nın ailesinin Kurtuluş Savaşı’na bağlanan geçmişi ile benim ailemdeki Girit ile Midilli hikayeleri benzerlik gösteriyor. Kitabı yazarken küçükken dinlediğim hikayeler ve aklımda canlanan karakterler yeniden gözümün önünde belirdi. Bir de Ayla’nın işini yaparken duyduğu hissiyatı kendimdeki yazı yazma hissine benzetiyorum. Onun için bu oyuncak işi oldukça olağan. Eforsuz. Sanki var olabilecek tek seçenek buymuşçasına hayatıyla özdeşleşmiş durumda. Ayla işini yaparken saatlerin nasıl geçtiğini fark etmiyor. Tıpkı benim yazının içinde kaybolabildiğim gibi.
“Peki yazma serüveni nasıl başladı?”
Yazmak benim için kendi düşüncelerimi duyma biçimi. Belki de bu nedenle yazmayı öğrendiğim yaştan itibaren elimin kalem tuttuğu her an beni hem heyecanlandırdı, hem de rahatlattı. Yazıklarımın okunabilir olduğu hissiyle ise lise yıllarında tanıştım. Kaleme aldığım bir şiiri edebiyat öğretmenim benim haberim olmadan bir yarışmaya göndermiş. Şiir o yarışmada birinci oldu. Ben ödül törenine gidince haberdar oldum. Sevinmekten çok şaşırdığımı, gururdan çok minnet duyduğumu hatırlıyorum. Öğretmenimin ismi Engin Taş. Kendisinin kalbimde çok ayrı bir yeri vardır.
Yetişkin dönemimde ise “Marka Hikayecisi “ ismi ile açtığım bloğun yazma isteğime yön verdiğini düşünüyorum. Burası markaların türlü hikayelerini, sektör trendlerini ve içgörülerini kendi bilgi süzgecimden geçirerek yorumladığım bir alan oldu. Blog bana farklı kapılar açtı. Robb Report, Luxos, Time Out ve Marketing Türkiye gibi dergiler için her iki dilde makaleler yazmaya başladım.
“Yazma bir hobi olarak mı kalacak yoksa devam edecek mi?”
Biliyorum ki ben var olduğum sürece yazmaya devam edeceğim. Bunun öykü mü, makale mi, şiir mi hangi formatta bir araya geleceğini zaman gösterecek. Ancak roman yazmanın tadına varmış birinin romandan vazgeçebileceğini hiç sanmıyorum.
“Moda kariyeri hakkında neler diyeceksiniz? “
Benim için modadan ziyade markanın odağında. Aldığım eğitim de o yöndeydi. Diğer bir deyişle modanın markalaşmış hali, markaların insan psikolojisine etkisi, sosyal normlara yön vermesi benim çokça ilgimi çeken alanlar. Markaların tıpkı insanlar gibi nefes alan, gelişen ve ölen olgular olduğunu düşünüyorum. Her birinin kendine ait değerleri var, inançları var ve uğrunda harekete geçmekten geri durmadıkları doğruları var. Öyle ki, insanların belirli markalarla kendilerini başka kurum ve kuruluşlara nazaran çok daha kolay ve istekli özdeşleştikleri bir dünyada yaşıyoruz. Data ile çokça iş gördüğümüz günün pazarlama dünyasında ise bunlar paha biçilemez veriler.
”İngiltere’de yaşam nasıl?”
İngiltere’ye 2022 Aralık ayında taşındık. Daha önce yurtdışında ve hatta yine bir Avrupa şehrine yaşamış biri olarak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki tek başına bu hamleyi yapmak ile iki çocuklu bir aile ortamı içerisinde taşınmak arasında müthiş fark var. Sorumluluk çok farklı bir şekilde artıyor. Tempo yüksek, ama bir yandan da hayat burada herkes için ona göre akıyor. Örneğin okul servisi yok. Çocuklar her gün okula götürülüp bırakılıyor; ama ev ona göre okula yakın seçiliyor. İş hayatı aile hayatının bütünlüğüne uyumlu işliyor. Alıştığımızın dışında bize nefes aldıran katılımcısı bol sosyal ortamlar olamıyor belki ama parklar bu görevi layıkıyla üstleniyor. Londra’da en sevdiğim yer evimizin tam karşısındaki koskocaman park. Her mevsimi ayrı güzel. Ancak iklim bizim için zorlayıcı oldu. İzmir’in güneşine alışık biri bu kadar kasvet içerisinde, bulutlar altında yaşarken nasıl hissedebiliyorsa? Ancak burası sizi içine alan bir şehir. Sokaklarda yürüyerek kaybolmak bile insana müthiş enerji veriyor. Moda, sanat, spor, müzik… İlginizi ne çekiyorsa o konuda beslenebiliyorsunuz. Etraftaki insanlar birbirine saygılı, duyarlı ve mutlu. Sanıyorum bu kadar büyük şehre huzurlu havasını da en çok bu durum veriyor.
Erkan Sevinç