Karadut aşkına
MÖ 1800’lü yıllardı. Pyramus ile Thisbe Babil’in asma bahçelerinde komşu evlerin çocuklarıydı. Birbirlerine aşıktılar.Ama aileleri görüşmelerine izin vermiyordu..
İki evin arasındaki duvara bir delik açtılar.Geceleri herkes uyuduktan sonra duvarın iki tarafında buluşuyor, sabaha kadar delikten konuşuyorlardı.
Birgün kaçmaya karar verdiler.Ormanda bir ağacın altında buluşmayı kararlaştırdılar.
Randevu yerine önce Thisbe gitti. Ancak ormanda kendisine yaklaşan bir aslan görünce korkup, kaçtı.Kaçarken pelerinini düşürdü.
Pyramus sözleştikleri ağacın altına gelince Thisbe’nin yırtık pelerinini gördü.
Öldüğünü sandı.İntihar etti.
Bir süre sonra aslandan kurtulan Thisbe de ağacın altına geldi. Pyramus’un ölü bedenini görünce belinden hanceri çıkarıp göğsüne sapladı.Cansız bedeni Pyramus’un üstüne düştü.
İşte tam o anda Tanrı Marduk karar verdi.Bu yüce aşk ölümsüzleşmeliydi.
Piremus’un kanını ağacın meyvelerine, Tispe’nin gözyaşlarını ise, ağacın yapraklarına çevirdi.
O günden beri, karadutun lekesini (Piremus’un kanı), ağacın yaprakları (Tispe’nin gözyaşları) temizler.
Halk arasında da böyle derler. Karadutun lekesini yine karadutun yaprakları temizler.
Şimdi “Karadut” zamanı. Ağaçlar doldu taştı.Doğa şifasını sunuyor bizlere.
İster reçelini yap, ister şerbetini.
Ressamlar tuvaline aktardı karadutu, şairler mısralarına.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu da gizli aşkı Mari’sine adamıştı.
“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.”
Sedat Kaya