Brit Pop bir balon muydu?

90’ların başlarıydı… Amerika’da Grunge dalgasının patladığı günlerdi. Nirvana, Pearl Jam , Alice In Chains ortalığı yakıyordu. İngiltere’nin müzikteki güncelliğini kaybetme sancıları büyümüştü. Ne de olsa onca yıl süren Beatles-Rolling Stones çekişmesi bitmiş, Britanya müzik sahnesi ufak tefek saman alevi şeklinde parlamalarla yetinir olmuştu. Bir şeyler bulunmalıydı… Londra kökenli NME, Melody Maker, Mojo gibi müzik dergilerinin ön sayfalarını süsleyecek, haber değeri olabilecek yeni bir çekişme gerekiyordu. Yoksa dergi, satışları düşebilirdi.. Üniversite arkadaşlığının müzik grubuna dönüştüğü Blur 1991’de ilk albümünü kaydetmişti. Shoegaze gruplarının esintilerini taşıyan gitar müziğini tamamlayan Madchester tarzı vokallerin olduğu bir albümdü “Leisure”. Sözler modern yaşama mizahi yaklaşıyordu, Grunge’ın depresif havasını taşımıyordu. Tam bir popvari hafiflik vardı şarkılarda.

Blur albüm sonrası ABD turnesine çıktı. Şanssızlık ya tam turne başlangıç tarihinde Nirvana “Nevermind” albümünü çıkarır ve yer gök Grunge ile sarsılır. Blur turne boyunca küçük, büyük mekan demeden her yerde çalmaya mecbur kalır. ABD alışmadıkları kadar büyüktür ve yol gitmekten haşatları çıkar. Genelde publarda, diskolarda çalarlar fakat gördükleri ilgi asla beklentilerini karşılamaz. Hayal kırıklığı içinde dönerler ülkelerine..

Bu ara Londra dergileri boş durmamıştır. BritPop sloganını Blur’ün sırtına yapıştırmışlar, olmayan bir şöhretin reklamını yapar olmuşlardı. İkinci albümleri “Modern Life is Rubbish” 1993’de gelir ve müzikalitesi ilkiyle ikiz kardeş gibi örtüşür. Blur artık Londra’yı temsil eden bir gruba dönüşmüştür. Kılık, kıyafetleri temizdir, polo yakalı tişörtler, Converse ayakkabılar filan kolejli okumuş çocuk havasını tamamlar. Arkadan gelen “Parklife” şarkısı ve video klibi tam bir İngiliz tarzı düzenli yaşamın bıkkınlık emareleri taşır ve çimlere uzanma isteğiyle doludur. Yine de mizahi yönü kuvvetlidir.Enerjik ve neşelidir. Gitarların sertliği, eller havaya nağmeleriyle yer değiştirir.

1994’de geldiğimizde Manchester kökenli Oasis adlı bir grup yeni bir çekişmenin habercisi olur. “Definitely Maybe” adlı albümü tüm paradigmaları değiştirir. İşçi sınıfının hiçbir kimseye minneti olmayan çocukları olarak serseri kültürünün temsilcileridir. Çalarlar ve “biz Rock’n Roll” yapıyoruz derler. Kimseye selam vermeden sahneye çıkarlar.. “Eğlendiniz mi ? Eşlik edin..” gibi söylemlerle, seyirciyle samimi bağ kurmadan çalıp giden tiplerdir. Blur elemanlarıyla mukayese edildiklerinde tam karşı kutuplarıdır. Ağızlarında küfür, ellerinde bira şişesi eksik olmaz. Akşam maç seyretmeye giden belki bir de kız tavlarız havalarında tiplerdir. Magazin basını sonunda aradığı madeni bulmuştur. Kuzey/Güney savaşı başlatır. Oasis-Blur kapışması insanları kamplara ayırır. Plak yapımcıları da ateşe körükle gider ve albüm veya single yayınlama günlerini bile aynı günlere denk getirerek, yarıştırırlar.Oasis’in “Definitly Maybe” albümünden “Rock’n Roll Star” ve Blur’ün “Country Haus” teklileri aynı hafta sonu, 30 Ağustos 1994’de piyasaya sürülür. Blur yapımcıları uyanık davranırlar ve farklı kapaklarla pazarlama yöntemiyle hafta sonu satışını kıl payı kazanırlar. Oasis elemanları öyle kolay pes edecek tipler değildirler. Serseri imajlarını cilalayacak çok şey yaparlar, Gallagher Kardeşler. 1995 albümleri olan “Morning Glory” ise tam bir grup başarısı olur. İngiltere’de ilk hafta satışı rekor olur. Toplamda 23 milyon adet satışa ulaşır. Radyolar her 15 dakikada bir “Wonderwall” çalar.

Blur bu kez yenilgiye uğramıştır. Basının körüklediği ve halk sınıfının bir mücadelesine dönüşen olay, politik tabanı bile etkilemeye başlamıştır ve İşçi Partisi Tony Blair başkanlığında gençlerin oylarını da alarak 97’de iktidar olur.

Oasis açık açık İşçi Partisini desteklediğini söyleyip durur. Blair ile aynı davetlere katılır ve birlikte resim çektirirler.

97 sonrasında ise BritPop düşüşe geçer. Parti bitmiştir ve taksi çağırmak gereklidir artık. Gençler bilhassa üniversite gençliği başka şeyler dinlemeye başlar. Trend tepe taklak olur. Oasis müzikalite olarak bir sonraki albümünde ve daha sonrakilerde sadece tekrarlara düşer.

1996’da arka arkaya toplamda 4 gece, çeyrek milyon seyirciye verdikleri Knebworth konserleri ise tarihe geçer.

Blur ise 97‘de çıkardığı albümünde “Song2” ile yıkmaya geldiği Grunge köklerine geri döner. En unutulmaz, en çok dinlenen şarkıları olur. “Song2” hala Amerika’da futbol maçlarında çalınan marş hüviyetinde bir şarkıdır.

Emin Yeğinboy

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu