Bir geçmiş zaman hikayesi
Çocukluğumdan beri iyi bir müzik dinleyicisi olduğuma inanarak geçmişten günümüze kadar gelen süreçte neler değiştiğini ve neden 90lardaki gibi kaliteli ve çok satan albümlerin çıkmadığını anlayacaksınız bu yazıyı okuyunca.
Mesele aslında burada müziğin türü değil .Türkiye’de müzik herşeyde olduğu gibi pahalı bir tüketim malzemesiydi, Türkiye toplumunun günümüze kadar zihinsel modelinin çıkarılmasında ve organik olarak bir yapı olarak şekillenmesinde üç sacayağı vardı.
Bunların ilki hala günümüzde olduğu gibi (tvlerin yerini sosyal medya aldı) medya, ikincisi popüler kültür üçüncüsü ise müzikti. 80 li 90 lı yıllarda iyi müzisyen olmanın yanı sıra eğitim almakta önemliydi çünkü prodüktörler, ajanslar ve müzik yapımcıları ve özellikle aranjörler işlerine saygı duyuyordu ve bu kişilerin birçoğu da Avrupa’da bu işin eğitimini almışlardı . Eğitimlerini Türkiye’de uyguluyorlardı. Hızlı bir popüler kültür tüketimi vardı özellikle arabesk ve pop furyası gelişmiş turneler konserler derken meşhur olan birine anında film ya da dizi yapmak gelenek haline gelmişti.
Bu işin içinde medyanın yanı sıra plak şirketleri de vardı. Marşandiz isminde bir plak şirketi vardı günümüzdeki kaliteli albümlerin pek çoğu buranın mutfağından çıkmıştır. Feyyaz Kuruş, Rıza Erekli, İskender Paydaş, Onno Tunç, Uzay Heparı o dönemin gerçekten müziği zirvelere taşıyan isimleriydi. Dokundukları herşeyde bir kalite vardı. Kasetlerin ardı arkası kesilmiyordu kopya kopya kasetler basılıyordu.
Almanya’da Türküola ilk zamanlar sadece kaset basarken daha sonra kendi şirketini kurmuş ve organizasyon yapar hale gelmişti ve en iyi albümler Türküola’dan çıktı. Kasetler hem ucuzdu hem dayanıksızdı hem de kitlelere kolayca ulaşıyordu bu yüzden uzun bir süre plak şirketleri tarafından tercih edildi ve çok iyi paralar kazandırdı şirketlere. Daha sonra yerini CDler aldı, CDler hem pahalıydı, hem zahmetliydi hem de kaset ya da plaktaki gibi bir ruh taşımıyordu . Dinleyiciyle etkileşimi sığdı. CDler bekleneni karşılamadı uzun bir süre kullanılsa da. Sonra CDlerin yerini dijital platformlar aldı.
O dönemlerde arabesk müzik te kendi arasında bir ayrışma içine girmiş keskin bir çizginin üzerinde ilerliyordu. Ferdi Tayfurlar (ferdiciler), Müslüm Gürsesçiler (müslüm babacılar) ve Orhan Gencebay (orhancılar) önde gelenlerdi. Pop müzik akımı sürüp giderken arabesk akımı onun önündeydi ancak arabesk te kendi içinde kulvarlara ayrılmış , bir de fantezi müzikçiler türemişti. Bunların başını Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz, küçük Emrahlar, küçük Onurlar, küçük İbolar çekiyordu. İbrahim Erkal’ı da unutmamak lazım.
Öncesinde de bahsettiğim gibi şarkıcılara dizi ya da film yapmak moda olduğu için türkücüler ve şarkıcılar medya için ve plak şirketleri için kullanışlı birer araca dönmüştü. Medyanın halka dayattığı veya sunduğu neyse içeriğinden hedeflemeden bağımsız olarak halk kendisine sunulanı alıyordu ve televizyonda gazetede görüp radyoda duyduğunu baştacı yapıyordu çünkü popüler kültür böyle birşeydi . Müziğin doğduğu yer Avrupa olsa da Ortadoğu bu konuyu çok daha hızlı sahiplenmiş ve popüler kültür öğelerini çok hızlı tüketir hale gelmişti. Hatta bu durumdan şikayet edip kullanıldığını düşünüp intihar edenler bile olmuştu. Yavuz Çetin bunlardan biriydi.
İnsanların gelecekte güzel zamanlarına tanıklık eden kartpostallarda adeta yer etmişçesine o güzel anlarını ölümsüzleştiren şeyler dinlediği bu müziklerdi, hala insanlar eğer o eski şarkıları dinliyorsa sebebi bu müziklerin adeta bir zaman makinesi işlevi görmesidir.
Günümüzde artık teknoloji ve dijitalleşmenin getirdiği sığlık, yavanlık, kalitesizlik ve buna bir de 90ların ruhunu yakalayamamayı eklersek insanların hala gelecekte bile geçmişte yaşıyor olma ısrarı kolay anlaşılabilecektir.
Düşünün anneniz babanız sağ muhteşem bir sofranın başında ev ahalisi oturmuş ve arka planda teypten 90lı yıllara ait bir şarkı çalıyor. Bugün ise gecesi gündüzü belirsiz olan ilişkilerden bile zevk alınmadığı insanların aynı evde yaşadığı kendi ailesini bile yabancı gördüğü herşeyin sahteleştiği bir ortamda gerçeğin arayışı içinde samimiyeti ve sevgiyi bulduğu o 80 li 90lı yılların müziklerine geri dönmesinde ne yapsınlar.
İşte bu bir zaman yolculuğudur. Bulunduğunuz zamandan kısa süreliğine de olsa uzaklaşmaktır ,nefes almaktır. Toplumların mekanikleştiği, sadece yaşamak zorunda olduğu için yaşadığı hiçbir amacın ve beklentinin olmadığı kırık dökük içinde daha da parçalandığı ve parçalanmışlıklarını sahte gülücüklerle ve yalancı yara bantlarıyla kapatmaya çalıştığı günümüzde kalbinden gülümsedikleri saf aşkı ve çıkarsız sevgiyi buldukları o yıllara dönmesinler de ne yapsınlar.
Bugün televizyonlar ve medya artık sanat dünyasından neredeyse elini ayağını çekti, adeta ucuz yemek gibi tüketilen ve her gün yenisi türeyen saçma sapan dizilerle ve psikolojik olarak toplumsal lobotomiye maruz kalınan kadın programlarıyla toplum hissizleştirildi adeta kabuğuna gizlenir hale geldi. Eğlence sektörü bitirildi. Bunların hepsi zamanın ruhuna uygun gibi görünse de popüler kültüre meydan okuyan bir devrim niteliğindeydi, artık plak şirketleri eskisi gibi değil ve kaliteden ziyade youtubedan izlenme oranlarıyla alınacak üç beş kuruşun peşine düşülmüş durumda. Analog ortadan kalktı ve üretim yok. Herşey dijitalleştiği için keyif vermiyor. Bir sinerji yok.
Unutmayalım kitlelerle etkileşime girmeyen herşey sonunda çürümeye ve yokolmaya mahkumdur. İnsanlar iyi birşey olmadığı için de daha önce bildikleri en iyiye sarılmaya devam ediyor. Korkarım toplum da müzikte sanatta geçmişin paslı duvarları arasında kalmaya mahkum edildi sanki birileri o yere kimse ulaşamasın diye kapısına kilit vurdu ve halkta kırıntılarıyla yetiniyor.
İşte size dilimin döndüğünce bir geçmiş zaman hikayesi.
Ali Uyanır