19 Mayıs 1919 dan Sevr’e dönüş !
Osmanlı, Birinci Dünya Savaşına, Almanya’nın gölgesinde ‘’kaybedilmiş toprakları geri alma’’ hayaliyle katılmıştı.
Ama ‘’evdeki hesap çarşıya uymayınca’’ elindeki toprakları bile kaybetmekle kalmadılar
Askerinin terhis edilmesi yanında, elindeki silahları da galip devletlere teslim etmişti
Önce İstanbul, sonra da bütün ülke galip devletlerce işgal edilmekle kalmadı
Savaş galibi Avrupa-ABD kapitalizmi, Osmanlı’yı Avrupa’dan hatta Anadolu’dan kovalama kararını Hanedana sarayları karşılığı kabul ettirmişti.
Zaten hanedan sadece hükmettiği toprakların değil insanları da kendi malı olarak görüyordu.
Halk umutsuz, ülke sahipsiz kalıp, her şey bitti denilmişken:
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal ve bir avuç yurtseverin Samsun’da başlattıkları Kurtuluş Savaş yürüyüşü ile Anadolu Mucizesini gerçekleştirmek kararlılığı ile yola koyuldular.
Saray ve saray lüksü için ihaneti seçen Şeyhülislam, Mustafa Kemal ve vatansever arkadaşlarının katlini istemekle kalmadı
‘’Düşmanla savaşıp ölenlere şehitlik verilmez!’’ fetvasını verme ihanetini göstermişti. Tüm engellemelere, tehditlere, suikast girişimlerine rağmen Kuvayı Millîye güçleri kararlıydı.
Mustafa Kemal:
‘’Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıhta bütün vatandır!’’ Dedi ve
19 Mayıs 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşını artık cephe savaşı için halkın öncüsü oldular.
1.-2. İnönü-Sakarya-Dumlupınar Meydan Savaşları her türlü silah-asker-para bakımından çok üstün olan işgal güçlerinin yenilgisiyle sonuçlanmıştı.
26 Ağustos 1922 de başlayan Büyük Taarruz 30 Ağustosta 1922 de zaferle sonuçlanmış, yenilen
İşgal Orduları kaçarken savunmasız köyleri yakarak Türk Ordusunu yavaşlatmak istemişlerdi.
Mustafa Kemal: ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!’’ Diyerek tarihi emrini vermiş
9 Eylül 1922’de Kuvayı Milliye orduları İzmir’e girerek işgal güçlerini denize dökerek Kurtuluş Savaşını kazanmasıyla, yenilmez sanılan işgal güçlerini yenerek, mazlum ülkelere yol gösterici olmuştu.
Mazlum ülkelerin Tanrı saydığı işgalcilerin yenilgisini görerek aynı başarıyı kendilerinin de başaracağına inanmışlar ve bu kurtuluş mücadelesini örnek almışlardı.
Artık Laik-Demokrat Türkiye Cumhuriyeti emperyalizmin gerçekten korkulu rüyası olmuştu.
Lozan’da Lord Curzon’un:
’’Reddettiğiniz tüm maddeleri cebime koyuyorum. Yarın gereksinim duyduğunuz her şey için bu reddettiğinizi size kabul ettireceğiz!’’ Demişti.
Kendi uçağını, kendi ürettiği ürünlerle, pancarlarla şeker fabrikaları, demir çelik fabrikaları, kâğıt fabrikaları, demir ağlarla ördüğü demir yollarına lokomotiflerini yapan, Sümerbanklarla ürünlerinden kumaş, ayakkabı üretmeleri ile sanayide mucizeler yaratıyordu.
Laik Türkiye Cumhuriyeti, kendi ülkesinde demokrasiyi, özgür yaşamı, her alanda eşitliği ve Bilimi en doğru yol gösterici sayan, sanayide, eğitimde, tarımda örnek ülke konumuna gelmekle kalmamış:
Bağımsızlıkta, modern, bilgi toplumu olmada Hindistan, Cezayir, Tunus, Küba, Çin ve daha nice ülkelere öncü ve örnek olması, sömürgeci kapitalizmin korkulu rüyası olmuştu.
Lord Curzon’un cebine koyduğu Sevr dayatmaları ilk kez 1950 DP, 1960 sonlarında AP, ANAP, DYP ile kabul edilmiş, Laik Türkiye Cumhuriyeti çizgisinden koparılarak tipik bir Ortadoğu ülkesi olma yolunda ilerlemesi ABD ve Batı Emperyalizmini tatmin etmemiş:
Köy Enstitülerine, Toprak reformuna karşıt Toprak Ağalarının, din sömürüsü için yeraltına sığınmış ışıktan korkan yarasalara benzeyen tarikatlar, sahte şeyhler, işbirlikçilerin yolu açılmıştı.
2002 Yılında Recep Tayyip Erdoğan Liderliğinde AKP iktidara getirilerek yarım kalmış SEVR dayatmaları birer birer yürürlüğe konulmaya başlanmıştı.
Yirmi yılda geldiğimiz yer!
Bu devran sürecek mi?
Yaşayarak göreceğiz!
Her şeye rağmen 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun!
YILDIZ AKALIN